Borçlar Hukuku Defi Hakkı

Defi Hakkı Kavramı

Defi hakkı, borç ilişkisinden doğan tali (yan) haklardan biridir. Defi hakkı, borçlar hukuku içerisinde borçluya tanınmış bir savunma hakkıdır. Bu tür haklara ikinci dereceden haklar veya düzenleme hakları da denilebilir. Tali haklar; taraflardan birine, tek taraflı bir irade beyanı aracılığıyla karşı tarafın hukuki durumunu etkileyebilme yetkisi verir. Defi hakkı, bu nedenle “karşı haklar” olarak da adlandırılır ve borçlu tarafından ileri sürülür.

Hukukta Defi Hakkı Nedir?

Hukukta defi hakkı nedir sorusuna cevap olarak, az önce de bahsedildiği gibi “karşı hak” anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Hukukta defi hakkı nedir denildiği zaman defi hakkı geniş anlamıyla ele alınmalıdır. Geniş anlamda defi hakkı, hak sahibinin ileri sürdüğü bir hakkın, başkası tarafından belirli bir şekilde etkisiz hale getirilmesidir. Yani defi hakkı ileri sürüldüğü takdirde, hak sahibinin hakkının bir kısmı veya tamamı etkisiz kılınmış ya da bu hakkın ortaya çıkaracağı sonuçlar kısmen veya tamamen sınırlanmış yahut direkt ortadan kalkmış olur.

Borçlar Hukuku Defi Nedir?

Hukukta defi hakkı nedir sorusunun cevabı olarak verilen defi hakkının geniş anlamda tanımlanması borçlar hukuku defi nedir sorusunun cevabını da kapsamaktadır. Borçlar hukuku defi nedir denildiğinde, defi hakkının dar anlamdaki tanımından bahsedilmektedir. Dar anlamda defi hakkı, borçlu tarafından ileri sürülen ve borçlunun, borçlandığı edimi ifa etmekten kaçınmasını sağlayan bir karşı haktır. Defi hakkı kullanarak borçlu, yukarıda da bahsedildiği gibi, alacaklının talebinin bir kısmını veya tamamını etkisiz hale getirmiş olur.

Defi Hakkının Özellikleri

Defi borçlar hukuku içerisinde borç ilişkisinden doğan bir tali (yan) haktır. Defi hakkı geniş anlamda borçluya verilmiş bir savunma hakkı olarak da anlaşılabilir. Geniş anlamda kimi zaman “itiraz”ı da kapsayacak şekilde anlaşılabilir.

Geniş anlamda defi hakkının özellikleri, dar anlamda geniş anlamdaki defi hakkını kapsar. Ancak defi borçlar hukuku içerisinde genellikle dar anlamıyla anlaşılır. Ayrıca geniş anlamda defi hakkının özellikleri “itiraz”ı da içerisine alabilir ancak dar anlamda itiraz ve defi farklı kavramlardır.

Dar anlamda defi hakkının özellikleri şu şekilde sayılabilir:

  • Dar anlamda defi hakkı; borçlunun, belirlenen bir hakka dayanarak borçlandığı edimi ifa etmekten kaçınmasıdır.
  • Defi haklarının söz konusu olabilmesi için öncelikle karşı tarafın kullanabileceği bir hakkın olması gerekir.
  • Defi hakkı kullanılması, başkasının hakkını yok etmez. Yalnızca o hakkın, defi hakkını kullanan kişiye karşı -kısmen veya tamamen- ileri sürülebilmesini engeller.

Defi Hakkı Yenilik Doğuran Hak Mıdır?

Defi Hakkı Yenilik Doğuran Hak Mıdır? Sorusuna cevap olarak şunları söyleyebiliriz: Defi hakkı, özellikle bozucu yenilik doğuran haklarla benzerlikler taşımaktadır. Ancak yenilik doğuran haklar yeni bir hak yaratır veya var olan hakları ortadan kaldırır. Buna karşın defi hakkı az yukarıda da açıklandığı gibi herhangi bir hakkı kaldırmaz. Bu hakkı kullanan, yalnızca kendisine karşı ileri sürülebilecek olan hakkın kullanılabilirliğini etkiler. Yani bu hak ancak hakkın kullanılmasını sınırlandıran veya engelleyen bir işlev görür. O hakkı ortadan kaldırmaz.

Yenilik doğuran haklar, kullanıldıkları andan sonra sona ererler. Yani bu haklar kullanıldıktan sonra, bu yenilik doğuran hakkı kullanan kişi bundan dönemez veya bunu geri alamaz. Ancak defi hakkında durum böyle değildir. Defi hakkını ileri süren kişi, yani borçlu, istediği takdirde daha sonra bundan dönebilir.

Defi Hakkı Feri Hak Mıdır?

Defi Hakkı Feri Hak Mıdır? Sorusuna cevap olarak şunları söyleyebiliriz: Fer’i haklar, asli haklarla (alacak ve talep hakkı) birlikte borç ilişkisinden doğan birincil haklardandır. Fer’i haklara yan haklar da denilmektedir. Fer’i hakların doğması için de öncelikle bir alacak hakkı bulunması gerekir. Defi hakkı ise -başta da açıklandığı gibi- ikincil (tali) haklardandır. Yani defi hakları birer fer’i hak değil, tali (yan) veya başka bir deyişle ikincil haklardır.

Defi Hakkı ile İtiraz Arasındaki Farklar

Yukarıda da bahsedildiği gibi geniş anlamda defi, itirazı da kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. Ancak dar anlamda defi ile itiraz arasında farklılıklar mevcuttur. En temel farkları şunlardır:

  1. İtiraz bir olay/olgudur. Bundan vazgeçilemez, geri dönülemez. Defi ise bir haktır. Haliyle hak sahibi bu haktan vazgeçebilir, geri dönebilir.
  2. İtiraz, söz konusu hakkı inkar eden bir olgudur. İtiraz geçerliyse, itiraz edilen hak hukuk aleminde hiç varolmamış veya ortadan kalkmış olur. Defi ise yalnızca öne sürülen hakkın kullanılmasını engeller. Kullanılması engellenen hak var olmamış değildir.
  3. İtiraz, herhangi biri tarafından ileri sürülebilir. Defi ise bir hak olduğu için ancak hak sahibi tarafından ileri sürülebilir. Zaten defi’nin diğer bir ismi de “karşı hak”tır.
  4. İtiraz bir olay olduğundan hakim tarafından re’sen dikkate alınır. Bir hak olan definin ise usul kanunlarına uygun bir şekilde, uygun zaman ve usulde öne sürülmesi gerekir.

Defi hakkı, borçlunun edimini yerine getirmemesini sağlayan bir haktır. Borçlu bu hakkını edimini yerine getirmeyerek doğrudan kullanır. Hakkında dava açılması durumunda borçlu, defi hakkını mahkemede öne sürer. Borçlunun (davalının), mahkemede defi hakkını öne sürmesi ile ilgili hususlar HMK’nın ilgili maddelerinde düzenlenmiştir.

Defi Hakkı

Defi Hakkı Çeşitleri

1.Kesin (Sürekli)-Erteleyici (Geciktirici) Defi

Kesin defiler bir hakkın kullanılmasını sürekli ve kesin olarak engeller. İleri sürülmeleri halinde karşı taraf söz konusu hakkı kesin ve sürekli olarak kullanamaz hale gelir. Bu tür defilerin ileri sürülmesi borçluya, edimini kesin ve sürekli olarak yerine getirmeme fırsatı verir. Bunun en iyi örneği zamanaşımı defidir. Zamanaşımı defi ileri sürüldüğü takdirde alacaklının hakkı ortadan kalkmamasına rağmen alacaklının artık o hakkı ile ilgili herhangi bir dava açma yetkisi bulunmaz. Borçlunun da ifa etmesine gerek olmaz.

Erteleyici (geciktirici) defi ise bir hakkın kullanılmasını yalnızca bir süre için engelleyebilir. Borçlu, ancak bir müddet edimini ifa etmeme yetkisine sahiptir. Örneğin iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, karşı taraftan borcunu ifa etmesini isteyen alacaklı, önce kendisi sorumlu olduğu edimleri ifa etmiş olmalıdır. Eğer alacaklı henüz kendi edimini ifa etmemiş olmasına rağmen borçludan, ediminin ifasını talep ediyorsa borçlu ödemezlik defini ileri sürerek ifadan kaçınabilir. Ancak bu defi etkisini, alacaklının ifa etmesi gereken edimi ifa etmesine kadar sürdürebilir. Bundan sonra alacaklı, borçludan ediminin ifasını isteyebilir.

2.Bağımlı-Bağımsız Defi

Bağımlı defiler bir başka hakka veya hukuki ilişkiye bağlıdır. Varlığı başka bir hakkın varlığından kaynaklanır. Ana hakkın varlığının ortadan kalkması bu defi hakkının varlığının da ortadan kalkmasıyla sonuçlanır. Ödemezlik defi ve ayıptan doğan defi hakkı bu nitelikteki defi haklarıdır. Örneğin, söz konusu borç ilişkisinin sona ermesiyle ödemezlik defi de sona erer.

Bağımsız defiler ise başka bir hakkın veya ilişkinin varlığına bağlı muhtaç haklardır. Bu defiler hukuk düzeni tarafından herhangi bir hakka bağlı olmadan verilmiştir. Örneğin kefilin defi hakkı ve zamanaşımı defi bağımsız defilerdir.

3.Tam-Kısmı Defi

Tam defi; defi hakkının sahibi olana, borçlu olduğu edimin tamamını ifa etmekten kaçınma olanağı verir. Tam defilerden biri öne sürüldüğünde borçlu artık ediminin hiçbir kısmını ifa etmeme yetkisine haizdir. Tam defi hakkı örnek olarak, zamanaşımı definin ileri sürülmesi durumunda borçlu artık edimini tamamıyla ifadan kaçınabilir hale gelir.
Kısmi defi ise borçlanılan edimin yalnızca bir kısmının ifa edilmemesini sağlar. Burada borçlu yine edimin bir kısmını ifa etmelidir. Kısmi defi hakkı örnek olarak bağışlama sözü verilmesi durumunda geçerli olabilir. Bağışlama sözünü veren borçlu, defi ileri sürse de maddi durumu oranında ediminin bir kısmını ifa etmek durumunda kalabilir.

Defi Hakkının Özel Sebepleri

Defi hakkının özel sebepleri Türk Borçlar Kanunu’nun bazı maddelerinde sayılmıştır. Türk Borçlar Kanunu 97. maddede ödemezlik defi, 231. maddenin 1. fıkrasında ayıptan doğan defi hakkı, 296. maddede bağışlama sözünde defi hakları, 585. maddede kefilin defi hakkı ve son olarak 161. maddede zamanaşımı defi, defi hakkının özel sebepleri olarak kanunda öngörülmüştür.

1.Ödemezlik Defi (TBK m. 97)

TBK m. 97: “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir” demektedir.
Alacaklı, henüz kendi edimini ifa etmemiş olmasına rağmen borçludan, edimini ifa etmesini isterse borçlu bu maddeye dayanarak ödemezlik defini öne sürebilecektir.Bu maddenin uygulanabilmesi için, iki tarafın da borç yükü altında olması ve alacaklının kendi edimini ifa etme gerekliliği olması gerekir. Yani alacaklı, borçludan borcunu ifa etmesini istediği anda kendi edimini ifa etmiş olma zorunluluğu altında bulunmalıdır. Şayet alacaklının borcu henüz muaccel olmadıysa borçlu ödemezlik defini ileri sürerek ifadan kaçınamaz. Eğer alacaklının herhangi bir edimi yerine getirmesi gerekmiyorsa zaten alacaklının herhangi bir ifa sorumluluğu olmayacağından ödemezlik defi yine ileri sürülemez.

2.Ayıptan Doğan Defi Hakkı (TBK m. 231/I)

Ayıptan doğan defi hakkı, defi hakkının özel sebepleri arasındadır. TBK 231/I maddesinin 2. cümlesinde: “(…) Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz” demektedir. Yani ayıptan doğan defi hakkı, zamanaşımı süresinde etkilenmeyen bir haktır.

Ayıptan doğan defi hakkı, ayıptan sorumluluk şartları varsa ve geçerli bir ayıp bildiriminde bulunulmuşsa ayıplı malın alıcısı için doğar. Burada alıcıya birden çok defi hakkı tanınmıştır. Örneğin bu iki koşul sağlandıysa alıcı ödemezlik defi ileri sürerek ifadan kaçınabileceği gibi, defi ileri sürerek bedel indirimi veya sözleşmeden dönmeyi de talep edebilir.

Ayıptan doğan defi hakkı da defi hakkının özellikleri başlığında belirtildiği gibi, ayıplı malın alıcısına verilmiş olan bir savunma hakkıdır.

3.Bağışlamada Defi Hakkı (TBK m. 296)

“Tartışma defi” olarak da adlandırılır. TBK m. 296’da: “Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:

 1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.

 2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.

 3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.

Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar” şeklinde öngörülmüştür.

Bu maddede kanun koyucu, bağışlamada defi hakkının ileri sürülebilmesini üç şarta bağlamıştır. Bağışlama sözü veren yani borçlu olan kişinin bir defi hakkı ileri sürerek borcunu ifadan kaçınabilmesi ancak kanunda sayılan üç halden birinin gerçekleşmesine bağlıdır. Bu durumların meydana gelmesi halinde -maddenin son fıkrasında da belirtildiği gibi- bağışlama sözü veren borçlunun ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.

4.Kefilin Defi Hakkı (TBK m. 585, 591)

Kefilin defi hakkı TBK’nun 585. maddesinin ilk fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir: “Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez (…)”. Yani alacaklı, kefili takip etmeden önce borçluya başvurmak zorundadır. Aynı maddede bunun istisnai halleri de öngörülmüştür. Bu haller: “(…) aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:

1. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.

2. Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.

3. Borçlunun iflasına karar verilmesi.

4. Borçluya konkordato mehli verilmiş olması” şeklinde belirtilmiştir. Yani kanunda geçen hallerin mevcut olduğu haller dışında; alacaklı, borçluya başvurmaksızın kefile başvurursa kefilin defi hakkı doğmuş olacaktır.

Yine aynı maddede “Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehli verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz” denilmiştir. Yani alacak bir rehinle güvence altına alınmışsa burada kefilin, alacağın bu güvenceden tahsil edilmesini isteme hakkı vardır.

Kefilin defi hakkı ile ilgili hususlar TBK’nun 591. maddesinde belirtilmiştir. Bu maddeye göre kefil, “asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır”.

Yine aynı maddeye göre asıl borçlu, kendi defi hakkından vazgeçmiş olsa da kefil bu defileri ileri sürebilir hatta bu defilerin varlığından haberdar olmadan ödemede bulunmuşsa rücu hakkına sahip olur. TBK’nun 591. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında şu şekilde belirtilmiştir: “Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’iden vazgeçmiş olsa bile kefil, yine de bu def’iî alacaklıya karşı ileri sürebilir.

Kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder”.

5.Zamanaşımı Defi (TBK m. 82, 161)

Zamanaşımı defi, defi hakkının özel sebepleri arasında en önemlilerindendir. Borçlar hukuku defi haklarının diğerleri gibi öne sürülmedikçe hakim tarafından re’sen dikkate alınmaz. TBK m. 161, bunu: “zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz” şeklinde ifade etmiştir.

TBK’nun 82. maddesinin ilk fıkrasında: “sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” denilerek sebepsiz zenginleşmeden doğan zamanaşımı definden bahsedilmiştir. Sebepsiz zenginleşmeden doğan zamanaşımı defi, hak sahibinin sebepsiz zenginleşene karşı, hakkını öğrendiği zamandan itibaren iki yıl ve her halde 10 yıl geçtikten sonraki istemlerinde kullanılabilir. Bu süreler geçtikten sonra hak sahibinin geri istemesi durumunda borçlu, zamanaşımı defini ileri sürerek borcunu ifa etmekten kurtulur.

Yine aynı maddenin son fıkrasında “zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir” denilerek borçluya daimi defi hakkı tanınmıştır. Daimi defi hakkı, alacağı zamanaşımına uğrayan tarafın kendi borcunu ifa etmekten kaçınabilmesini sağlayan bir defi hakkıdır. Burada kişiye daimi defi hakkının verilmesinin nedeni, sebepsiz zenginleşenin zenginleşirken aynı zamanda karşı taraftan bir alacak hakkının doğması ve karşı tarafın geri isteme hakkının zamanaşımına uğramış olması durumunda karşı tarafı korumaktır. Buna göre diğer taraf, zamanaşımı nedeniyle geri isteme hakkını kaybetmiş olsa bile kanunda öngörülen daimi defi hakkı sayesinde sebepsiz zenginleşene ifada bulunmak zorunda kalmayacaktır.

Daimi defi hakkı TBK m. 72’de de verilmiştir. TBK’nun 72. maddesinin ikinci fıkrası bu hakkı şu şekilde düzenler: “haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir”. Yine burada da kanun koyucu, zarar görenin zarar gördüğü haksız fiil dolayısıyla tazminat isteminin zamanaşımına uğraması halinde de defi ileri sürerek doğan borcunu ifadan kaçınabilmesini sağlamak istemiştir.

Defi Hakkı Örnek Yargıtay Kararları

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 07.12.2021 T., 2021/5789 E., 2021/12622 K.

“Davalılar zamanaşımı def’inde bulunmamasına rağmen tüm davalıları kapsar şekilde davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 26.05.2014 T., 2014/6487 E., 2014/8587 K.

“Somut olayda, davalı tarafça zamanaşımı def’i herhangi bir şekilde ileri sürülmemesine rağmen, mahkemece tahkikat aşamasına da geçildikten sonra bu durum re’sen nazara alınarak, davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi doğru değildir. İşin esasının incelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 07.10.2021 T., 2018/984 E., 2021/1182 K.

“Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, davacının dayandığı vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı def’ini de kapsadığı söylenemez”

Kaynakça

–6098 sayılı TBK

–Antalya, O. Gökhan. (2019). Marmara Hukuk Yorumu-Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt: V/1, 1. Ankara: Seçkin Yayıncılık

–Akıncı, Ş. (2017). Borçlar Hukuku Bilgisi (Genel Hükümler). Konya: Sayram Yayınları

–Eren, F. (2019). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Ankara: Yetkin Yayınları

–Kara, D. “Satış Sözleşmesinde Alıcının Ayıptan Doğan Def’i Hakları”. Prof. Dr. Halûk Burcuoğlu’na Armağan (Cilt II). Ed. Özdemir, S. Oktay vd. 1191-1250. İstanbul: Filiz Kitabevi, 2020

6 thoughts on “Borçlar Hukuku Defi Hakkı”

  1. Muhammed Fatih Taşpınar

    Faydalı bir çalışma olmuş, emeğinize sağlık.

Yorum bırakın

Yorumunuza yalnızca isminizi eklemeniz yeterlidir.

Yorum yaptığınızda, isminiz bir dahaki sefere hatırlatılmak üzere tarayıcınıza kaydedilebilir. Detaylı bilgi için Kullanım Koşulları ile Gizlilik ve Çerez Politikamızı okuyabilirsiniz. 

İÇİNDEKİLER
Scroll to Top