Meşru Müdafaa Nedir?
Meşru Müdafaa, kişinin kendisine yahut başkasına karşı yapılan bir saldırıda bu saldırıyı engellemek maksadıyla ve bu orantıda kuvvet kullanmasını ifade eder. TCK m.25 de meşru müdafaa ‘Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.’ şeklinde düzenlenmiştir. Bu sebeple meşru müdafaa nedir? diye sorulduğunda bir hukuka uygunluk nedeni olduğu bu sebeple eylemi suç olmaktan çıkardığını söyleyebiliriz.
Meşru Müdafaa Kapsamı
Meşru müdafaa önceki düzenlemede “Gerek kendisinin, gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklindeydi. Dolayısıyla belirli bir sınırlama yapılmış sadece nefis ve ırzı savunmaya yönelik değerlerin meşru müdafaa kapsamında olacağı ve fakat mala karşı meşru müdafaa olamayacağı kabul edilmişti. Ancak belirli şartların varlığı halinde meşru müdafaa olacağı kabul edilmekteydi.
765 sayılı kanunun 461.maddesi buna bir sınırlama getirmekteydi. Maddeye göre kasten yaralama ve öldürme fiillerini gasp, çıkar amaçlı adam kaldırma, konut dokunulmazlığının ihlali ve kişi güvenliğini ihlale yönelik eylemleri defetmek amacıyla işleyenlere belirtilen koşulların varlığı halinde ceza verilmez’’ şeklindeydi. Görüldüğü üzere kişi güvenliğini ihlale yönelik eylemler ve konut dokunulmazlığı meşru müdafaa kapsamına girmiştir. Yeni düzenlemede ise bu gibi şartlar olmamakla birlikte her türlü hakka yönelik haksız saldırıya karşı meşru müdafaa olduğu belirtilmiştir.
Dolayısıyla yeni düzenlemeye göre mala karşı meşru müdafaa da mümkün olabilecektir. Mala karşı meşru müdafaa olabileceğinin yanı sıra meşru savunmada bulunan bir kişi saldıran kişinin malına ya da şahsına zarar verirse verdiği bu zarardan sorumlu tutulabilecek midir? TBK m.63,64 e bakıldığında;
TBK m. 63 –‘’ Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile,hukuka aykırı sayılmaz.’’
TBK m.64 Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. bu zararlardan sorumlu tutulamayacaktır.
Meşru Müdafaa Şartları:
Meşru müdafaa kanunda sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden birisidir. Bu hukuka uygunluk sebebinin olduğunu kabul etmemiz için somut olayda öncelikle buna ilişkin şartların gerçekleşmesi gerekir.
Meşru müdafaa ile ilgili Yargıtay kararlarına bakıldığında meşru müdafaa şartları saldırıya ve savunmaya ilişkin şartlar şeklinde değerlendirilmektedir. Bu şartların gerçekleşmemesi halinde meşru savunmanın varlığından bahsedilemez.
Meşru Müdafaada Saldırıya İlişkin Şartlar:
1) Meşru müdafaa için öncelikle bir saldırı olmalıdır ki bu saldırıya karşı savunma olunabileceği söylensin. O halde meşru müdafaa şartları açısından ilk şart saldırının var olmasıdır. Fakat saldırının niteliği önemli değildir bu yüzden saldırının suç oluşturup oluşturmaması önemli değildir.
Var olan bu saldırının insan eliyle gerçekleşmesi gerekir. Kişinin kusurluluğu saldırı için aranan bir özellik değildir. Dolayısıyla kişinin çocuk olması ya da iradesinin zayıflamış olması önem taşımaz.
2) Bu saldırının haksız olması gerekir. Saldırının haksız olması hukuka uygun davranışın olmadığı anlamına gelmektedir.
3) Saldırının gerçekleşen, gerçekleşmesi ya da tekrarı kesin olması gerekir. Bu yüzden hiç başlamamış ya da bitmiş olan bir saldırı için meşru müdafaa şartları gerçekleşmez.
Ceza Genel Kurulu 2011/1-436 E. , 2012/190 K.
Meşru savunma halinin koşulları kalktıktan sonra işlenen bir fiil söz konusu olduğunda ise; örneğin, saldırganın elindeki silahı atıp olay yerinden uzaklaştığı sırada failin koşarak saldırganı yaralaması durumunda, ortada devam eden bir saldırı söz konusu olmadığı için meşru müdafaa söz konusu olmaz; bu halde sonlandırılmış olan ilk saldırıda bulunan kişinin bu hareketi nedeniyle ancak haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. Böyle bir durumda fail, kendisini korumak için değil, sona ermiş olan saldırıdan duyduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle hareket etmiş ve bir tepki suçu işlemiştir.
Karara bakıldığında meşru müdafaadan yararlanma amaçlı karşısındakini kışkırtan kişi açısından da böyle bir haktan yararlanılamayacağını da söyleyebiliriz.
4) Saldırı gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş olmalıdır.
Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Şartlar:
Meşru müdafaa şartları savunmada gereklilik, orantılılık esaslarını oluşturur. Bu sebeple;
1. Savunmanın gerekli zorunlu olması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/1-26 E. , 2013/150 kararında zorunluluktan anlaşılması gereken hususu , failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmaması olarak tanımlamıştır.
2. Savunmanın orantılı olması gerekir. Savunma yalnızca bu saldırıyı defedecek nitelikte olmalıdır.
Ancak somut olaya göre saldırının niteliği değişeceği için orantılılık ve savunmanın gerekliliği her olaya göre farklı değerlendirilmelidir.
Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması
Türk Ceza Kanunda 27.maddede ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin kast olmadan sınırın aşılması ve meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrası kusurluluğu azaltan ikinci fıkrası yani meşru savunmada sınırın aşılması kusurluluğu kaldıran bir etkendir.
M.27/1 e göre ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin kast olmadan aşılması hali, ikinci fıkrasında ise meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması düzenlenmiştir. Meşru savunmada sınırın aşılması ,meşru müdafaa şartları gerçekleşmesi halinde fakat orantılılık ilkesinin ihlal edildiği durumlarda mümkündür. Bu gibi durumlarda kişi haksız bir saldırıyla karşı karşıya olduğu için olayda hareketlerini kontrol yetkisini kaybedebilir. TCK m.27/2 de “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan ,korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.’’ O halde meşru savunmada sınırın aşılması heyecan ,korku ve telaştan ileri gelmişse kişi için bir mazeret sebebi oluşturmaktadır. Maddenin uygulanması için meşru müdafaa şartları ile birlikte savunmaya ilişkin şartlarda orantılılık ilkesinin ihlalinin gerçekleşmesi ayrıca sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 2013/808 E. , 2015/314 kararında sınırın aşılması hususunda:
“Bu durumda; kişinin maruz kaldığı saldırı nedeniyle içerisine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru müdafaada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılamayacağı kabul edilir. Dolayısıyla burada belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içerisine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi, sırf maruz kaldığı saldırının etkisi altında, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak meşru müdafaa sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşın; sırf saldırının etkisiyle değil de, saldırıdan kaynaklanmış olsa dahi öfke ve gazap gibi nedenlerle sınırı aştığında ise aynı korumadan faydalanamayacaktır. Başka bir deyişle, sınırın aşılması konusunda failin o anda içerisinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Yani failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının defedilmesinden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru müdafaanın sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.”
Karara bakıldığında failin amacının daha çok kin duygusunu tatminine yönelik olması halinde sınırın aşılmasından değil haksız tahrik dahilinde olduğu kabul edilmiştir.
Meşru Savunma Ve Zorunluluk Hali
Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerden biri olan meşru müdafaa zorunluluk hali ile birlikte TCK m.25 de düzenlenmiştir.
Zorunluluk hali, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu halinde mümkündür. Örneğin kendisini öldürmek isteyen birinden kaçmak için yahut ormanda soğuktan ya da açlıktan ölecek biri açısından başkasının evinin camını kırıp girmesi konut dokunulmazlığı ihlali meşru müdafaa kapsamına girmez. Zorunluluk halinin varlığı kabul edilir. Meşru müdafaa zorunluluk hali ile aynı niteliklere sahip değildir. Zorunluluk hali durumunda meşru müdafaa gibi bir saldırı söz konusu değildir. Zorunluluk halinde bir tehlike söz konusudur .Bu tehlikenin ağır olması ve kullanılan araç bakımından orantılı olması gerekir. Meşru müdafaa zorunluluk hali açısından bu yönüyle benzemektedir . Ayrıca zorunluluk halindeki bu tehlikenin ağır olmasının yanı sıra tehlikeye kişinin bilerek sebebiyet vermemesi gerekir.
Meşru Müdafaa Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2013/1-26 E. , 2013/150 K.
“Gece saat 04.00 sıralarında, hırsızlık veya çocuk kaçırmak amacıyla sanığın evine giren maktulün, sanığın iki aylık bebeğini kucağına aldığı, sanığın eşi Y’nin bağırmasıyla kucağındaki bebeği koltuğun üzerine bırakarak evin yatak odasına kaçtığı, ancak içeriye girdiği ve açık alan pencereden kaçmayıp elbise dolabının içerisine saklanan, hırsızlık veya çocuk kaçırmak için gelen saldırganın, nasıl bir gelişim göstereceği ve ne yapacağı belirsiz olay karşısında, sanığın, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, yasal savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilmelidir. Burada belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira, kişi sırf maruz kaldığı saldırının tesiriyle, heyecan, korku ve paniğe kapılarak yasal savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecektir.”
Haksız tahrik olabileceğine ilişkin;
Ceza Genel Kurulu 2013/808 E. , 2015/314 K.
“Daha önce yaşadıkları kavgaların etkisi ile maktulün gece vakti elindeki döner bıçağı ile saldırarak bir süre sanığı kovaladığı, maktulün ayağının takılarak yere düşmesi üzerine sanığın bundan yararlanarak durup ruhsatsız tabancasını çıkararak korkutmak için bir kez havaya bir kez de duvara doğru ateş ettiği, maktulün gizlendiği duvarın arkasından çıkarak tekrar sanığın üzerine gelmeye devam ettiği, bu kez sanığın 1-2 metre mesafeden tabanca ile bir kez ateş etmesi üzerine maktulün sol kaşı üzerinden isabet aldığı, bu aşamadan sonra sanığın bir kez de yakın mesafeden ateş ederek maktulün sırt bölgesinden yaralanmasına neden olduğu olayda;
Buna göre, meşru savunma ya da meşru savunma sınırının aşılması düşünülebilir ise de, maktulün başına isabet eden atışla yere düştüğü ve etkisiz hale geldiği, döner bıçağının da elinden düşmesi nedeni ile saldırıyı etkisiz hale getirmiş olan sanığın gerekmediği halde yerde yatmakta olan maktulün hayati bölgesi olan sırtına yakın mesafeden bir el daha ateş ederek onu sırtından da vurması ve eylemin ölümle sonuçlanması dikkate alındığında sanığın saldırının etkisiyle değil, saldırıdan kaynaklanmış olsa da daha önceki ve olay esnasındaki saldırılara karşı duyduğu öfke ve gazap nedeniyle hareket ettiği, başka bir ifadeyle sanığın niyetinin kin duygusunu tatmine yönelik olduğu anlaşıldığından eylemin haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.”
Kararda meşru müdafaa ceza verilmesine yer olmadığı ancak haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği dile getirilmiştir. Meşru müdafaa Yargıtay kararları bakımından somut olayda fiilin icra tarzına, failin niyetine göre de değerlendirilmektedir. Şayet kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru müdafaanın sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Kaynakça:
Türk Ceza Kanunu
Danıştay Kararları
Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, KOCA, ÜZÜLMEZ,13. Baskı, Temmuz 2020