Genel Olarak
Suç teorisinde tipiklik, suç teşkil eden haksızlığın temelinin normda gösterilmesi olarak tanımlanabilir. Nitekim TCK. m. 2/1’de “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik hükmolunamaz.” deyimiyle tipikliğin önemine değinilmiştir. Bu kanun maddesinde, anlaşılacağı üzere “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi” kendisine yer bulmaktadır.
Tipikliğin Unsurları
Tipikliğin unsurları yazılı olan ve yazılı olmayan tipiklik unsurları bir kenarda olmak üzere 4 başlık altında incelenir. Bunlar:
Deskriptif (Tanımlanabilir) Tipiklik Unsurları
Zihni bir bilgiyi gerektiren ve hem günlük hem de hukuk dilinde aynı anlamı ifade eden somut, maddi unsurlara deskriptif (tanımlanabilir) tipiklik unsurları denir.
Normatif (Değerlendirilebilir) Tipiklik Unsurları
Mantıksal olarak bir normun varlığıyla tasavvur edilebilen, hakim tarafından ancak tamamlayıcı bir değer yargısıyla belirlenebilen, tümüyle anlam bilgisi gerektiren unsurlardır. Bu unsurlar özel bir hukuki değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Objektif (Maddi) Tipiklik Unsurları
Objektif tipiklik unsurları fiilin dış dünyadaki görünüş biçimini niteler. Bu görünüş biçimi deskriptif ve normatif olabileceği gibi fiile ve faile ilişkin de olabilir. Objektif tipiklik unsurlarını altı ana başlıkta inceleyeceğiz
Fail
Suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişi fail kabul edilir. TCK. m. 37’de faillik hakkında “Suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.” cümleleri kullanılmaktadır. Fail başlığı altında değinilmesi gereken bir konu da gerçek özgü suçlar ve görünüşte özgü suçlardır. Gerçek özgü suçlar ancak belli kişilerin işleyip fail kabul edilebileceği suçlarken görünüşte özgü suçlar herkes tarafından işlenilebilen ancak bazı kişilerin bu suçu işlemesi sonucu verilecek olan cezanın artmasına neden olan suçlardır. Kısaca özetlersek görünüşte özgü suçlarda herkes fail olabilirken gerçek özgü suçlarda ancak belirlenen suçu işleme hakkına sahip kişiler fail sayılabilmektedir.
Mağdur
Mağdur suçun konusunun ait olduğu kişi veya kişilerdir. Eğer suçun konusu belli bir kişi ya da kişilere ait değilse bu durumda mağdur, toplumu oluşturan herkes olarak kabul edilmektedir. Bir kişi bir suçun hem faili hem de mağduru olamaz. Nitekim kişinin kendisine karşı işlediği suçun faili mağdur değil toplumdur. Mağdur gerçek kişi olmalıdır. Tüzel kişiler, hukuki kurumlar, topluluklar mağdur değil koşullar varsa suçtan zarar gören ( Bu kavram TCK m. 12,73 ve 154’te kullanılmaktadır) sıfatını alabilirler.
Fiil
Ceza hukukunda suçun oluşmasına neden olan, tipe uygun, hukuka aykırı insan davranışına fiil denir. Nasıl ki bir haksızlık olmaksızın kusurdan bahsedilemezse fiil olmaksızın da failden bahsedemeyiz. Suça konu olan fiil kasıtlı veya taksirli, icrai veya ihmali olabilmektedir. Önemli olan fiilin kanuni tipe uygun olmasıdır. Suç oluşturan fiili işleyen kişi cezadan sorumlu tutulur. Bu durum TCK. m. 20/1’de “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” şeklinde açıklanmaktadır. Hareketin tipte düzenleniş şekline göre suçları aşağıdaki şekilde bir ayrıma tabi tutacağız:
Tek Hareketli Suçlar – Çok Hareketli Suçlar
Tek hareketli suçlar suçun oluşumu için tek bir hareketin yeterli olduğu suçlardır. Burada belirtilen teklik doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliktir. Tek hareketli suçlara TCK. m. 81,86,141’de sayılan suçlar örnek verilebilir. Çok hareketli suçlar ise kanuni tanımda suçun oluşumu için birden fazla harekete yer verilen suçlardır. TCK. m. 148,157,207’de sayılan suçlar çok hareketli suçlardır.
Serbest Hareketli Suçlar – Bağlı Hareketli Suçlar – Seçimlik Hareketli Suçlar
Serbest hareketli suçlar kanun tanımında suçu oluşturan hareketin ne şekilde işleneceği konusunda herhangi bir sınırlamanın olmadığı suçlardır. Bağlı hareketli suçlar, kanunda suçun hangi şekilde ve tarzda işleneceği konusunda hüküm bulunan suçlardır. Seçimlik hareketli suçlar ise kanuni tanımda öngörülen suça alternatif olarak gösterilecek şekilde işlenebilen suçlardır. Bu suçlarda seçimlik olan fiillerin bir tanesinin yapılması suçun oluşması için yeterli olup suçun birden fazla fiille işlenmesi suçun niteliğini artırmamakla beraber ancak yaptırımda farklılıklara sebebiyet verebilmektedir.
Kesintisiz (Mütemadi) Suçlar – Ani Hareketli Suçlar
Kesintisiz suçlar süreklilik gösterip devam eden suçlardır. Bu suçlarda netice yoktur ki her suçun bir neticesinin olması da şart değildir. TCK. m. 109 ve m. 220’de sayılan suçları kesintisiz suçlara örnek verebiliriz. Mütemadi suç suçun tamamlanmadığını değil bitmediğini ifade etmektedir. Ani hareketli suçlar tipte belirtilen hareket gerçekleştiğinde sonucun tamamlandığı ve bittiği suçlardır. Ani hareketli suçlara örnek olarak TCK. m. 28 ve m. 81’i gösterebiliriz.
Konu
Suçun konusu zarara uğratılan ya da zarar tehlikesine maruz bırakılandır. Bu dolayısıyla konu itibariyle suçlar zarar suçları ve tehlike suçları olarak ikiye ayrılır.
Zarar Suçları
Korunan hukuki değere zarar veren, yani ilgili hukuki değerden mağduru mahrum bırakan suçlardır.
Tehlike Suçları
Somut Tehlike Suçları
Somut tehlike suçu, suçun kanun tanımında yer alan fiilin suç konusu bakımından gerçekleşmiş zarar tehlikesi yaratmış olması halidir.
Soyut Tehlike Suçu
Soyut tehlike suçunda zarar tehlikesinin meydana gelip gelmediğinin bir önemi yoktur. Önemli olan fiilin işlendiği zaman bir zarar tehlikesinin meydana geldiğinin kabul edilmesidir. Soyut tehlike suçundaki bu husus tipikliğin bir unsuru olarak kabul edilmemektedir.
Netice
Netice, hareketin dış dünyada meydana getirdiği ve yalnızca kanunda yer verilen değişikliği ifade etmektedir. Önceki paragraflarda da belirtildiği üzere her suçta netice olacağı fikri yanlıştır. Suçlar netice açısından ikiye ayrılır:
Sırf Hareket Suçları
Sırf hareket suçlar hareketin yapılması (icrai) veya ihmalin gerçekleşmesiyle meydana gelen suçlardır. Bu tür suçlarda netice aranmaz. TCK. m. 98,102,106,125,257/2,267’de sayılan suçlar sırf hareket suçlarına örnek verilebilir.
Neticeli Suçlar
Suçun oluşumu için hareketin yanında hareketten ayrılabilen ve hareketle arasında bir nedensellik bağı bulunan bir neticenin meydana geldiği suçlara neticeli suçlar denir. Örnek olarak TCK. m. 81,85,86,89,151’deki suçlar verilebilir.
Nedensellik Bağı
Neticeli suçlarda hareketin yanında neticenin gerçekleşmesi ve hareketle netice arasında bir nedensellik bağının olması gerekir. Nedensellik bağı yazılı olmayan bir unsur olmasına rağmen TCK. m. 87 bu durumun istisnasını oluşturmaktadır. Neticeli hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması zorunlu ise de bu yeterli değildir. Burada bu neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Objektif isnadiyet dediğimiz bu konu fiil ve netice arasındaki illiyet bağını kısıtlayan, onu somutlaştırıcı bir işlev görür. Örneğin TCK. m. 83’te konu edilen “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” konusunda faille fiil arasında bir nedensellik bağı kurulduğu takdirde dahi ayrıca normatif bir değerlendirme gerektirmektedir.
Subjektif (Manevi) Tipiklik Unsurları
Kast
TCK. m. 21/1’e göre “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” Kast bir kusur şekli değil haksızlığın işleniş şeklidir. Kastın oluşması için suça yönelik yönlendirici bir iradenin bulunması yeterlidir. Yani kast bir suç tipinin gerçekleştirilmesine yönelik hareket iradesidir. Bu irade bir gayeye ulaşma anlamında değil sadece iradi olma anlamındadır. Kastın kapsamına dahil olan unsurlara geldiğimiz takdirde ise bu unsurlar deskriptif veya normatif olabilmektedir. Ancak failin normatif tipiklik unsurunu hukuki anlamda bilmesi gerekmez. Şahsi cezasızlık nedeni ve cezada indirim yapılması gereken şahsi sebepler kastın kapsamında değildir (örneğin; TCK. m. 93). Bununla birlikte netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda kast, ağırlaşmış neticeyi kapsamaz. Kast, fiilin başlangıcından netice öngörülen suçlarda netice gerçekleşene kadar bulunmalıdır. İcra hareketi başlamadan veya tamamlandıktan sonra mevcut olan kast önemsizdir.
Doğrudan Kast
Doğrudan kast daha önce de tanımını yaptığımız kasttır. Tekrar tanımlayacak olursak doğrudan kast, bilerek ve istenerek suçun kanuni tanımındaki fiilin işlenmesidir. Doğrudan kastta hareketin doğrudan neticelerinin yanında hareketin kaçınılmaz yan neticeleri de kastın kapsamında sayılmaktadır.
Olası Kast
Olası kast TCK. m. 21/2’de “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.” şeklinde yer almaktadır. Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere olası kast durumunda faile verilecek ceza azaltılır. Ayrıca olası kastta teşebbüs mümkün değildir, olası kast yalnızca neticeyle belirlenir. Olası kastı yazımızın devamında da değinecek olduğumuz bilinçli taksirden ayıran en net özelliği kabullenmedir. Nitekim her ikisinde de netice öngörülür. Bilinçli taksirde bu netice istenmemesine rağmen olası kastta bu neticeyi kabulleniş söz konusudur.
Taksir
Taksir istisnai bir sorumluluk türü olmakla beraber taksirli suçun cezalandırılması için kanunda açık hüküm bulunması gerekir. Nitekim TCK. m. 22/1 “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.” cümlesine yer vermiştir. TCK. m. 22/2’de ise de “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” denilerek taksirin tanımı yapılmaktadır. Taksir, kastın daha az ceza gerektiren türü veya hafifletici nedeni değildir. Nitekim kasten veya taksirle işlenen suçlar birbirinden bağımsız suçlardır. TCK. m. 22/4 “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.”, TCK. m. 22/5 ise “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.” demektedir. Bununla beraber taksirli suçlarda teşebbüs ve iştirak mümkün değildir.
Basit Taksir
Basit taksir failin ortalama bir kişinin öngörebileceği bir şeyi dikkat ve özen yükümlülüğüne karşılık öngörmemesi ve zararlı neticenin meydana gelmesi durumudur.
Bilinçli Taksir
Bilinçli taksir TCK. m. 22/3’te “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.” şeklinde tanımlanmıştır. TCK. m. 54/4’te ise “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adli para cezasına çevrilebilir. Ancak bu hüküm bilinçli taksir halinde uygulanmaz.” denilerek bilinçli taksirin basit taksirden daha ağır bir ceza sorumluluğu getirdiği gerçeği ortaya konulmaktadır.
Kaynakça:
-Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İhsan Üzülmez 2020, 13.Baskı
-5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Araştırma ödevimde yararlandım teşekkür ederim gerçekten
Teşekkür ederim.
Rica ederim
Teşekkürler hocam yararlı oldu
Anlatımınızı çok beğendim . Ellerinize sağlık.