Genel Olarak
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi; söz konusu yabancı mahkemelerce verilen kararların Türk hukukunda hüküm doğurması açısından son derece önemlidir. Mahalli mahkeme kararları gibi; hukuki sonuç doğurabilmesi için yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi ile gerçekleşir. Yabancı mahkeme kararının niteliğine göre ya tanınması ya da tenfizi gündeme gelir. Diğer bir ifadeyle tanınması gereken bir yabancı mahkeme kararını tenfize konu edemeyiz.
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi MÖHUK md.50 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir. İlgili yabancı mahkeme kararının, tanıma ve tenfiz kararına konu olabilmesi; için taşıması gereken nitelikler md.50’de düzenlenmiştir. Bu şartların tanıma ve tenfiz için ön şartlar niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu ön şartları taşıyan yabancı mahkeme kararları; MÖHUK md.54 ve 55/2’te öngörülen diğer şartlara da tabi tutulacaktır. Her ne kadar md.50’nin kenar başlığı “tenfiz kararı” şeklinde olsa da; ilgili ön şartlar tanıma bakımından da geçerlidir.
MÖHUK md.50’ye göre; “(1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. (2) Yabancı mahkemelerin ceza ilamlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir.”
Tanıma ve Tenfiz
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi genel olarak baktığımızda mahkeme kararları iki tür sonuç doğurur; Kesin hüküm ve icra edilebilirlik. Tanıma yabancı bir mahkemedeki kararın kesin hüküm ve kesin delil etkisinin; yabancı ülkede de kabulü olarak tanımlayabiliriz. Tenfiz ise bakıldığında tanımayı da kapsamakla birlikte; yabancı mahkeme kararlarının icra edilebilirlik etkisini de kapsayan bir dava olarak ifade edebiliriz. Diğer bir ifade ile “tenfiz ne demek?” diye sorduğumuzda aklıma mahkeme kararlarının kesin hüküm ve kesin delil etkisi ile birlikte; yabancı mahkeme kararlarının icrası noktasında icra edilebilirlik etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır.
Hangi Nitelikteki Kararlar Tanıma Davasının Konusunu Oluşturur?
Tanıma davasına konu olabilecek yabancı mahkeme kararlarının esasen niteliğine baktığımızda cebri icraya konu olamayan kararlardır. Şöyle ki bir hukuki ilişkinin veya hakkın varlığı veyahut yokluğu hakkında bir karar elde etmek için açılan dava sonunda verilen tespit kararlar tanımanın konusunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte maddi hukuka ait bir durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için ilgilinin mahkeme dışında yapacağı beyanın yetmemesi ve dava yoluna başvurulduğunda verilen inşai (yenilik doğurucu) kararlar da tanıma davasının konusunu oluşturmaktadır. Örneğin; boşanma, evlenmenin butlanı, nesebin reddi gibi kararlar…
Hangi Nitelikteki Kararlar Tenfiz Davasının Konusunu Oluşturur?
Yabancı mahkemece verilmiş bir karar; şayet bir şeyin verilmesine, yapılmasına ya da yapılmamasına yönelik bir eda kararı niteliğinde ise bu noktada o kararın sadece kesin hüküm ve kesin delil etkisinin tanınması davacı bakımından tatmin edici olmayacaktır. Çünkü eda kararları hem kesin hüküm kuvveti hem de icra kabiliyeti taşır. Bu sebeple yabancı mahkemelerce verilen eda kararları, Türkiye’de tenfiz davasının konusunu oluşturacak ve Türkiye’de icra edilebilmeleri için tenfiz edilmeleri gerekecektir.
Bazen de yabancı mahkeme kararlarının hükümlerinin bir kısmı tanımaya bir kısmı ise tenfize ilişkin olabilmektedir. Örneğin yabancı mahkeme kararında; eşler arasındaki evlilik bağının sona ermesinin yanında nafakaya ve çocuğun velayetine ilişkin hükümleri barındırabilmektedir. İşte bu noktada boşanma hükmü tanımaya, nafaka ve velayet hükümleri ise tenfiz konusunu oluşturur.
Tanıma ve Tenfiz Ön Şartlar (md.50)
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi bakımından ilgili ön koşullar md.50’de düzenlenmiştir. Buna göre yabancı mahkeme tarafından verilen bir kararın bulunması; kararın hukuk davalarına ilişkin olması ve verildiği devlet hukuku uyarınca kesinleşmiş olmasıdır.
Yabancı Bir Devlet Mahkemesi Tarafından Verilmiş Bir İlamın Bulunması
Yabancı bir kararın mahkeme kararı olup olmadığı meselesi esasen verildiği ülkenin hukukuna göre belirlenmektedir. Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki ilgili ülke hukukunun mahkeme kararı niteliğini verdiği kararın; tanıma ve tenfiz devleti açısından mahkeme kararı olarak kabul edilmemesi de gündeme gelebilmektedir. Bu sebeple yabancı hukuka göre mahkeme kararı olarak kabul edilen kararın; tanıma ve tenfiz devleti hukukuna göre de bir mahkeme kararı olması gerekmektedir.
Hukukumuzda kural olarak yalnızca yabancı ilamların tanınması ve tenfizi kabul edilmiştir. İlam, bir davanın mahkemece hükme bağlandığını gösteren belgedir. Bu sebeple mahkemece verilen her karar ilam niteliğini haiz değildir. Ara kararlar, tedbir niteliği taşıyan geçici kararlar, iflas kararları tanıma ve tenfiz konusunu oluşturamaz. MÖHUK md.55 ve 58/2 gereği ihtilafsız kaza kararlarının da; tanıma ve tenfiz edilmesinin mümkün olacağı düzenlenmiştir.
Yabancı Mahkeme Kararının Hukuk Davalarına İlişkin Olması
Önemli olan kararı veren mahkemenin sıfatı veya karara verilen isme göre değil de; kararın hükümlerinin taşıdığı nitelik iyi tespit edilmelidir. Kararın hukuk davasına ilişkin olup olmadığının nitelendirilmesi ise Türk hukukuna göre yapılacaktır. MÖHUK md.50 gereği; hukuk davasına ilişkin kararın özel hukuk ilişkilerinden kaynaklı uyuşmazlığı çözmek için verilmiş olması gereklidir ve yeterlidir. Ceza kararları içinde yer alan; tazminat veya alacak niteliği taşıyan, ehliyetin sınırlandırılmasıyla ilgili kişisel haklarla ilgili olan hükümlerin tenfizi mümkündür. Ancak cezai nitelikteki kararların tenfizi mümkün değildir.
Yargıtay 4.HD E.2017/4509 – K.2018/713 sayılı ve 8.2.2018 tarihli kararında;
“…yabancı mahkeme ilamının sadece manevi tazminata ilişkin kısmını tenfiz etmesi gerekirken, ceza hükmünü de kapsar şekilde tenfize hükmeden yerel mahkeme kararının bozulması isabetlidir.”
Kararın Kesinleşmiş Olması
Yabancı mahkeme kararının kesinleşmiş olması şartı ancak verildiği ülke hukukuna göre; hem şekli hem maddi anlamda kesinleşmiş bir mahkeme kararı olması halinde sağlanabilmektedir. Şekli ve maddi anlamda kesinleşip kesinleşmediği ise kararın verildiği ülke hukukuna göre belirlenecektir. Bu bakımdan MÖHUK md.53/(b) gereği; bu durumun ispatı noktasında davacı kesinleşme şerhi veya belgesini dava dilekçesine eklemelidir. Kesinleşmenin ispat şekli de verildiği ülke hukukuna tabidir. Yabancı mahkeme kararlarının kesinleşmesi bazı hukuk sistemlerinde karar altına yazılan ve hakim tarafından imzalanan şerhle; bazı ülkelerde ise bir ek veya ara karar ile, bazı ülke sistemlerinde ise resmi bürodan verilen belgelerle açıklanmaktadır.
Türk hukukunda mirasçılık belgeleri kesin hüküm niteliğini taşımadıkları için tanıma ve tenfiz konusunu oluşturmamaktadır. (Yargıtay’ın mirasçılık belgelerinin tanıma ve tenfiz edilmesi noktasında bu belgeler kesinleşme niteliğini haiz olmadığı için reddeden kararlarından biri: Yargıtay 2. HD, E.2004/13533, K.2004/15443, T.21.12.2004)
Önemle ifade etmek gerekir ki; Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmalarda, kesinleşmemiş bazı kararların tanıma ve tenfiz konusu olması mümkündür. Örneğin; Çocuklara Karşı Nafaka Yükümlülüğü Konusundaki Kararların Tanınması ve Tenfizine İlişkin 1958 tarihli La Haye Sözleşmesi’nde; geçici nitelikteki tedbir kararlarının da akit devletlerce tanınması ve tenfizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay 2. HD E.7158 K.9535 sayılı ve 20.06.2005 tarihli kararında;
“Wesbad Sulh Hukuk Mahkemesince çocuklara ilişkin nafaka yükümlülüğü hakkında geçici tedbir niteliğinde verilen kararı, kesinleşme şerhi bulunmadığı gerekçesiyle tenfiz etmeyen yerel mahkeme kararı, Çocuklara Karşı Nafaka Yükümlülüğü Konusunda Kararların Tanınması ve Tenfizine İlişkin 1958 tarihli La Haye Sözleşmesi uyarınca geçici nitelikteki tedbir kararlarının akit devletlerde tanınıp tenfiz edilebileceği gerekçesiyle bozulmuştur.”
Yargıtay 2.HD E.2010/1575 K.2011/4678 sayılı ve 16.03.2011 tarihli kararında;
“…yabancı ilamın, verildiği ülkede muhakkak temyiz edilmesi ve temyiz merciinin vereceği karar üzerine kesinleşmesi şart değildir ve temyiz süresinin geçirilmesi ile de ilamın kesinleşmiş olacaktır.”
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Şartları
Yabancı kararların Türk hukukunda tanınması ve tenfizi bakımından gerekli şartları taşıdığı takdirde Türk mahkemesi tanıma ve tenfiz kararı vermek zorundadır. Bu noktada Türk mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. MÖHUK’ta öngörülen tanıma ve tenfiz şartları bakımından eksiklik olursa yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi talepleri reddedilir. Bu durumda yabancı mahkeme kararı, Türk mahkemelerindeki davalarda takdiri delil olarak kullanılabilir.
Yabancı mahkeme kararlarının icrası bakımından MÖHUK md.54’te esas şartlar düzenlenmiştir. Hangi hallerde tanıma ve tenfiz kararı verileceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre;
“(1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dahilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması.
b) İlamın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.”
Kararın Verildiği Ülke ile Türkiye Arasında Karşılıklılık (Mütekabiliyet) Bulunmalıdır
Önemle belirtmek gerekir ki; yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi için aranan şartlardan biri olan “karşılıklılık” yabancı kararların Türk hukukunda tanınması açısından aranmayacaktır. Bu şart sadece yabancı mahkeme kararların icrası yanı tenfizi açısından dikkate alınacaktır. Tenfiz kararı verilebilmesi için Türkiye ile kararın verildiği devlet arasında akdi, fiili veya hukuki bir karşılıklılığın olması yeterlidir. Karşılıklılık hallerinden birinin olması tenfiz için gereklidir ve yeterlidir.
İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, Yargıtay 11.HD tarafından onanan 14.11.1984 tarihli kararına göre;
“Zürih Kantonu Hukuk Usulü Kanunu’nun 302. Maddesi (Yabancı mahkemelerin özel hukukla ilgili kararları, kararı veren memleketin hukukuna göre kesin ve kabil-i tenfiz olmaları ve Federal hukuka ve Zürih Kantonu hukukuna göre yabancı memleket mahkemesinin yetkisinin muteber bulunması şartı ile tenfiz edilirler. Devletlerarası anlaşmaların hükümleri mahfuzdur. Karar İsviçre hukuk nizamının esaslı prensiplerine aykırı ise veyahut prensiplerin ihlali sureti ile meydana gelmiş ise tenfiz edilemez. Ayrıca yabancı devletin mütekabiliyet hukukunu tanımadığının sabit olması halinde dahi tenfiz reddedilir…) hükmünü muhtevidir. Bu hüküm Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılmaktadır.” (Mahkemeye göre iki ülke hukuku arasında tenfiz şartları bakımından bir denklik vardır ve bu sebeple hukuki karşılıklılığın gerçekleştiğini söyleyebiliriz.)
Türkiye ile Tanıma Tenfiz Anlaşması Yapan Ülkeler
Bahsettiğimiz üzere yabancı mahkeme kararının tenfizi için karşılıklılık olması gerekir. Türkiye ile tanıma tenfiz anlaşması yapan ülkeler ise; Almanya, Fransa, Belçika, İtalya, Romanya, Tunus, KKTC, Avusturya, Irak, Polonya, Ürdün, Cezayir, Azerbaycan, Hollanda, Arnavutluk, Çin, Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Suriye, İsviçre, İran, İngiltere, Yunanistan, ABD, İzlanda, Japonya, Portekiz, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Litvanya, Sırbistan, Macaristan, Slovakya, Makedonya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Bulgaristan, İspanya, Moldova, Kazakistan, Tacikistan.
Karar Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisine Giren Bir Konuda Verilmiş Olmamalıdır ve Yabancı Mahkeme Kendisini “Aşırı Yetki” Oluşturacak Şekilde Yetkili Görmüş Olmamalıdır
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi noktasında; verilen yabancı kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması gerekir. Bu şart bakımından münhasır yetkiden anlamamız gereken uyuşmazlığın mutlaka Türk mahkemelerinde görülmesi gerekip; bu doğrultuda da daima yetkili mahkemenin bulunduruluyor olmasıdır. Unutulmamalıdır ki; Türk hukukundaki her kesin yetki kuralı MÖHUK bakımından münhasır yetkili olmayabilmektedir.
Şu durumlarda münhasır yetki kuralı gündeme gelir; Türkiye’de bulunan taşınmazların aynına ilişkin davalara dair yetki kuralı (HMK md.12) münhasır niteliktedir. İİK’da yer alan icra ve iflasa ilişkin davalar (md.72/8, 89/3, 142/1, 154, 235/1, 258, 259/4); SMK kapsamındaki patent, tasarım, coğrafi işaret ve markanın tescil, terkin, tashih veya iptaline dair davalarda; Türk mahkemelerinin yetkisi münhasır niteliktedir. Bu konularda yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi kabul edilemez. Ayrıca Yargıtay vesayet işlerinde Türk mahkemelerinin yetkisinin münhasır nitelikte olduğunu; bu sebeple tanıma ve tenfiz konusunu oluşturamayacağı kanaatindedir.
Diğer şart ise; yabancı kararı veren mahkemenin, dava konusuyla veya taraflarla bir ilişki bulunmadığı halde kendisini yetkili kılmasıdır; buna aşkın yetki denir. Aşkın yetkinin bir tenfiz engeli olabilmesi için; bu durumun tenfiz davasında davalı tarafın itiraz konusu yapmış olması gerekir. Aksi halde Türk mahkemesi bu durumu doğrudan tenfiz engeli yapamaz.
Karar, Türk Kamu Düzenine Açıkça Aykırı Olmamalıdır
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi noktasında ; kararın Türk kamu düzenine aykırı olmamalıdır ve hakimin bu konuda geniş bir takdir yetkisi vardır. Takdir yetkisi kullanılırken kararda yer alan hükmün Anayasa’nın, hukuk sisteminin temel ilkelerine; Türk toplumunun örf-adet ve ahlak kurallarına riayet edilmelidir. Tenfiz davası hakimi söz konusu kararın; sırf Türk hukukundakinden farklı maddi ve usul kurallar uygulanarak verildiğinden kamu düzenine aykırılıktan hareketle tanıma ve tenfiz talebini reddedemez. (bkz; Yargıtay HGK E.2013/11-1135 K.2014/973 sayılı ve 26.11.2014 tarihli kararı.)
Yargıtay 2.HD E.2004/9168 K.2004/10346 sayılı ve 21.9.2004 tarihli kararında;
“Hollanda mahkemesince verilen boşanma kararında, çocukların velayetinin tevdi edildiği H.’nin çocukların annesi olmadığı, nüfus kaydına göre çocukların annesinin A. olduğu, velayet hakkı sadece ana babaya tanınan bir hak olup ana-babadan başka bir kişiye tevdi olunamayacağı gerekçesiyle tenfiz talebinin reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” (Yargıtay kararında açıkça Türk kamu düzenine aykırılık ifadesine yer verilmese de Türk hukukunun temel bir prensibi olan “velayet sadece ana-babaya verilir.” esasına uygun düşmeyen yabancı ilamın tanınmamasının yasal dayanağı Türk kamu düzenine aykırılık olduğunu ifade edebiliriz.)
Yabancı karardaki hükümlerin kısmen ya da tamamen Türk hukukunda emredici nitelikteki kurallarla düzenlenmesi; direkt olarak kamu düzenine aykırılık teşkil etmez.
Yargıtay 2. HD E.10683 K.13120 sayılı 04.11.2004 tarihli kararında,
“…Türk hukukunun emredici hükümlerinin dikkate alınmaması veya yanlış uygulanması tek başına mahkeme kararının tanınması veya tenfizini engelleyici bir sebep olarak görülemez. Türk kamu düzeni, Türk hukuk düzeninin temelini teşkil eden ve kendisinden vazgeçilmeyecek değerlerinin korunması için sadece kamu düzenine aykırılığı aşikar olan olaylara münhasır olduğunun kabulü gerekir…”
Bunun yanı sıra dayandığı maddi vakıa ile hüküm arasında çelişkili kararlarla Türk mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşmiş bir kararla çelişecek kararlar da kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmektedir. Türk hukukunda revizyon yasağı söz konusudur. Revizyon yasağı bir diğer ifadeyle esasa girme yasağıdır. Revizyon yasağı benimsendiği için tenfiz mahkemesi, yabancı mahkemelerin doğru bir karar verip vermediğini, delilleri doğru değerlendirip değerlendirmediğinin, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını tenfiz davasında incelenmesini engelleyen bir ilkedir.
Bu bakımdan yabancı kararda Türk hukukunun uygulanmamış olması veyahut da yanlış uygulanması söz konusu revizyon yasağı gereğince, tanıma ve tenfiz davasında incelenemeyeceğinden, Türk kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyecektir.
Yargıtay 2. HD E.2007/3572 K.2007/4746 sayılı ve 22.3.2007 tarihli kararında;
“…Tanıma ve tenfiz istenilmesi halinde, yabancı mahkemenin kararının doğruluğu, uygulanan usul hükümleri, maddi ve hukuki tespitler araştırma dışında tutulmalıdır. Mahkeme ancak kamu düzenine açıkça aykırılığın tespiti halinde isteğin reddine karar vermesi gerekir. Yabancı mahkemede yasaların yanlış uygulanmış olması kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturmaz.”
Karar, Davalının Savunma Haklarına Riayet Edilerek Verilmiş Olmalıdır
Bu şart bakımından 54/ç’deki hallerden birine riayet edilmemiş olması davalının savunma haklarının gözetilmediğini gösterir. Ancak MÖHUK bağlamında tanıma ve tenfiz davalarında; savunma haklarına uygun davranılmadığının bir ret sebebi olarak görülmesi davalının itirazına bağlıdır. Savunma hakkına riayet edilip edilmediği meselesi esas davanın görüldüğü ülke hukukuna göre belirlenecektir.
Bunun yanı sıra yargılamanın yapıldığı ülke hukukuna göre davalının savunma haklarına riayet edilmişse de; mahkemenin tarafsız olmaması halinde veya davalının şahsı dikkate alınıp ayrımcı bir davranış olup savunma haklarına gereğince riayet edilmemişse; yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi şartlarının oluştuğunu söyleyemeyiz.
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfize Engel Diğer Sebepler
MÖHUK md.55/2’ye göre; “Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilamının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.” Söz konusu hükmün öngördüğü 2 tanıma ve tenfiz engelleri;
1- Yabancı mahkeme kararının kısmen veya tamamen yerine getirilmesi.
2- Yabancı mahkeme kararının yerine getirilmesine engel bir sebebin ortaya çıkmış olması.
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Davalarında Görevli Mahkeme
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi noktasında görevli mahkeme MÖHUK md.51/1 gereği, “asliye mahkemeleri” dir. Tanıma ve tenfiz talep edilen yabancı kararın aile hukukuna ilişkin olması halinde, görevli mahkeme “aile mahkemeleri” dir. (Yargıtay da bu görüştedir.) Konusu ticari olan yabancı kararın tenfiz davası ile konusu ticari olmayan yabancı kararın; tenfizi davası aynı usul ve şartlara tabidir. Bu davalarda da görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Tanıma ve Tenfiz Davası Hangi Mahkemede Açılır?
Tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkeme, kendisine karşı tenfiz istenen tarafın Türkiye’deki yerleşim yeri mahkemesi, bu yoksa Türkiye’deki sakin olduğu mahal mahkemesidir. Davalının Türkiye’de yerleşim yeri veya sakin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkilidir. Kademeli bir yetki kuralı söz konusudur. Tanıma tenfiz yetkili mahkeme bakımından md.51’de her ne kadar tenfiz kararları olarak ele alınmışsa da tanıma tenfiz yetkili mahkeme ve tanıma tenfiz görevli mahkeme; tanıma davaları bakımından da ele alınacaktır.
Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere tanıma tenfiz yetkili mahkeme noktasında son olarak bir bağlama noktası her halükarda bulunmaktadır. Şöyle ki tanıma tenfiz yetkili mahkeme belirlenirken söz konusu kademeli yetki kuralına göre bir bağlama noktası bulunamazsa en son olarak Ankara, İstanbul veya İzmir Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkilidir. Buna göre “tanıma ve tenfiz davası hangi mahkemede açılır?” sorusunun cevabı olarak kademeli bir yetki kuralı olduğunu ve tanıma tenfiz görevli mahkeme olarak Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu söyleyebiliriz.
Yabancı Mahkeme Kararlarının İcrası
Türk mahkemelerinde tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, icra edilebilirlik etkisini haiz olur; Türk mahkemesi kararı kuvvet ve niteliğini kazanır. MÖHUK md.57/1’e göre, “Tenfizine karar verilen yabancı ilamlar Türk mahkemelerinden verilmiş ilamlar gibi icra olunur.” Temyizin ise, tenfize konu yabancı mahkeme kararlarının icrasını kendiliğinden durduracağı md.57/2’de hüküm altına alınmıştır. “Tenfiz ne demek?” sorusuna vermiş olduğumuz cevapta da belirttiğimiz gibi yabancı mahkeme kararlarının icra edilebilirlik etkisi önemlidir. Bu sebeple yabancı mahkeme kararlarının icrası hususunda Türkiye’de icrası istendiğinden; bu yabancı mahkeme kararının tanınması yetmeyecek tenfizi de gerekecektir. Ancak bu halde yabancı mahkeme kararlarının icrası gündeme gelir.
Doktrindeki bir görüşe göre gerek istinaf gerek temyiz başvurusu nedeniyle olsun; tenfize ilişkin karar kesinleşmemiş olduğu sürece tenfize konu kararın icrasının kendiliğinden duracağı kabul edilmelidir. Aksi görüş ise HMK’nın 350. maddesi istinaf yoluna başvurulmasının icrayı durdurmayacağını öngördüğü; MÖHUK’ta da hüküm olmadığından tenfiz davasında verilen kararın istinaf aşamasında da icra edilebileceği yönündedir.
Yargıtay 12. HD E.2018/3946 K.2018/9159 sayılı ve 3.10.2018 tarihli kararında;
“Yabancı mahkeme ilamlarının tenfizi hakkındaki kararlar -taşınmaza ve buna ilişkin ayni haklara ilişkin ilamlar, aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar, kira tespit ilamları gibi ilamlar yanında- “kesinleşmeden icra edilemeyecek” kararlar arasında sayılmıştır.”
Kaynakça:
– 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun
– ŞANLI Cemal/ ESEN Emre/ ATAMAN- FİGANMEŞE İnci, Milletlerarası Özel Hukuk, 8. Bası, İstanbul, 2020.
– CAN Hacı/ TUNA Ekin, Milletlerarası Usul Hukuku, 2. Bası, Ankara, 2019.
– Yargıtay İçtihatları
Faydalı olduysa ne mutlu. Yorumunuz için teşekkür ederiz.
Karmaşık bir konu olmasına rağmen güzel özetleyen bir yazı olmuş. Teşekkürler.