Genel Olarak İdare Hukukunda Kusursuz Sorumluluk İlkesi
Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi bir kusursuz sorumluluk halidir. Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi bir diğer adıyla fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesini incelemeye başlamadan önce genel olarak kusursuz sorumluluk ilkesini açıklayalım.
İdarenin işlem, eylem ve sözleşme tesis ederken yegâne amacı kamu yararıdır. İdarenin giriştiği faaliyetlerde, tesis ettiği işlemlerde, eylemlerde kamu yararı amacı taşıyıp taşımadığı bu faaliyetlerin hukuka uygunluk değerlendirmesinde de dikkate alınır. İdare her ne kadar kamu yararı amacı gözeterek ve hukuka uygun olarak bir tutum ve davranış içine girse de bu tutum ve davranışlar, işlem ve eylemler dolayısıyla bir zarar ortaya çıkabilmektedir. İdare bu durumda kusurlu olmasa dahi hatta hukuka uygun bir faaliyet yürütse dahi sorumlu tutulmaktadır. İdareye bir kusurun izafe edilemediği kusursuz sorumlulukta, idarenin davranışı ile ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağının ispatı zararın tazmininin istenmesi için yeterlidir.
Kusursuz Sorumluluk İlkesinin Hukuki Dayanakları
Kusursuz sorumluluk ilkesi konusunda bu ilkeye dayanak olarak Anayasa’nın 125. Maddesindeki “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” hükmü ile Danıştayın içtihadı çerçevesinde idarenin kusursuz sorumluluğuna dayanak olarak hukukun genel ilkeleri ve hakkaniyet ilkesini belirtmek isabetli olacaktır. Mecelle’de yer alan “Mazarrat menfaat mukabelesindendir. Yani bir şeyin menfaatine nail olan onun mazarratına da mütehammil olur.” Yani zarar ve menfaat biri diğerine karşılık gelen şeylerdir, bir şeyin nimetinden faydalanan kimse o şeyin külfetine de katlanmak zorundadır hükmü de fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin esaslarını ortaya koymaktadır. Bir hizmetin faydalarından herkes yararlanırken, külfetlerine belli bazı kişiler katlanıyorsa, bu katlanmanın karşılığı ödenerek eşitlik sağlanmalıdır mantığı da Mecelle’deki bu hükümden çıkarılabilir.
İdari işlemler idare tarafından tek yanlı olarak tesis edilir. Aynı zamanda idare, kamu gücünü kullanma yetkisini tekeli altında bulundurur. İdari işlemler hukuka uygunluk karinesinden yararlanır. Yasal yetkisi olması durumunda idare, işlemlerini resen icra edebilir. Tüm bu durumlar birlikte değerlendirildiğinde vatandaşlar, idare karşısında daha zayıf konumdadır.
Bu gerçeklik karşısında hukukun genel ilkeleri, hakkaniyet ilkesi ve hukuk devleti olma; idarenin kusurlu sorumluluğunun yanında kusursuz sorumluluğunu da gerektirir. İdare, kamu hizmeti tesis etme amacıyla kamu yararına uygun olarak bir faaliyete girişmiş olsa da bu hizmet bazı külfetler doğurabiliyor. Bu külfetlere bazı vatandaşlar katlanmak zorunda kalıyor. Bu katlanılan külfetler dolayısıyla oluşan zararları tazminsiz bırakmak hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurur. Ayrıca idarenin tehlikeli bir faaliyeti veya tehlikeli bir araç kullanması gibi durumların bünyesinde taşıdığı tehlikeler dolayısıyla ortaya çıkan zararın idarece tazmini hakkaniyet gereğidir.
İdarenin kusursuz sorumluluğu başlığı altında iki ilke söz konusudur. Bunlardan ilki tehlike ilkesi diğeri ise kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi. Bu yazımızda ise kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi anlatılacaktır.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi
İdari bir eylem veya işlem sonucunda bir kamu hizmeti tesis edilmiş ve bu hizmet, bazı vatandaşlar açısından zarar veya yük doğurmuş ise ortaya kamu külfeti çıkmış demektir.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi Nedir
Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi, idareye izafe edilebilen bir kusur olmamasına rağmen, idarenin tehlikeli bir etkinliği veya tehlikeli bir araç kullanımı söz konusu olmamasına rağmen hatta idarenin hukuka uygun bir şekilde ve kamu yararı amacını gözeterek giriştiği bir faaliyet söz konusu olduğu halde bu faaliyet sonucu olağandışı ve özel bir durum sebebiyle bir zarar ortaya çıkmakta ve bu zarara bazı kişiler katlanmaktadır. İdarenin giriştiği faaliyet sonucu tesis edilen kamu hizmetinden herkes yararlanırken, bu hizmetin ortaya çıkardığı külfete bazı kişiler katlanmaktadır. Bazı kişilerin katlandığı bu külfetin ortaya çıkardığı zararın, idarece tazmin edilmesinin hukuki dayanağı kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi yani diğer bir adıyla fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesidir.
Eşitlik İlkesi Gereğince Kusursuz Sorumluluk
Sosyal devlet anlayışı ve hukuk devleti anlayışının gelişmeye başlamasıyla birlikte, idarenin vatandaşlar karşısında sorumluluk alanları da genişlemeye başlamıştır. İdarenin sorumluluk hallerinden kusurlu sorumluluk yanında artık idarenin kusursuz sorumluluğu da kabul edilmektedir. İdarenin işlem ve eylemlerinden ortaya çıkan zararları tazmin etmesinin anayasal dayanağı da Anayasa’nın 125. Maddesinde yer alan “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” hükmüdür. Yazımızın konusunu oluşturan kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi de bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu kusursuz sorumluluk hali olan kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi yani fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin hukuki dayanağından bahsedecek olursak bu ilkenin Anayasa’da açıkça yer almadığını, ilkenin Danıştay içtihatlarıyla geliştirilerek tanımı, şartları ve özelliklerinin ortaya konulduğu belirtilmelidir.
İdarenin işleminden veya eyleminden kaynaklı olarak ortaya çıkan zararın tazmini için idarenin sorumluluğuna gidebilmenin bir yolu olan kusursuz sorumluluk esaslarından kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi yani fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin uygulanabilme şartlarından bahsedecek olursak, bu durumda idareye izafe edilebilen bir kusur olmamalıdır eğer bir kusur izafe edilebiliyorsa burada idarenin kusurlu sorumluluk esaslarına gidilmesi gerekir.
Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesinin kusursuz sorumluluk esaslarından bir diğeri olan tehlike ilkesinden de ayrılan yönüne dikkat çekmek gerekir. Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi; idarenin tehlikeli bir işlemi veya eylemi neticesinde ortaya çıkan bir zarar durumunda uygulanmaz eğer böyle bir durum söz konusuysa tehlike ilkesinin uygulanması gerekir. Yine altının çizilmesi gereken bir diğer husus fedakarlığın denkleştirilmesinde idarenin “hukuka uygun” davranışı kusursuz sorumluluğa yol açmaktadır yani kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi esasınca kusursuz sorumluluğa dayanılıyorsa burada idari işlemin veya eylemin hukuka aykırı olması gerekmez. Son olarak ortaya çıkan zarar ile idarenin işlemi veya eylemi arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ve yeterlidir ayrıca yukarıda değinildiği üzere kusurun varlığına ve ispatına gerek yoktur.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi Örnek
– Yol yapımında kullanılan taş ve kum ocağından çevreye yayılan tozlar nedeniyle zarar gören pamuk ürününe karşılık idarece kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gereğince tazminat ödenmesi gerekir.
– Kuş gribi tehlikesi nedeniyle, valilikçe tavukları itlaf edilen çiftçinin uğradığı zararın idarece tazmini gerekir.
– Yol yapım çalışması sonucunda vatandaşa ait işletmenin müşteri sayısının anormal derecede düşmesi dolayısıyla idarece tazminat ödenmesi gerekir.
– Liman inşaatı sebebiyle balıkçı restoranlarının müşterilerinin azalması dolayısıyla idarece tazminat ödenmesi gerekir.
– Bayındırlık faaliyeti neticesinde kişilere ait taşınmazın kullanılamaz duruma gelmesi, taşınmaza ulaşabilmek için fazla yakıt harcanması ya da mesafe kat edilmesi dolayısıyla idarece tazminat ödenmesi gerekir.
– Bayındırlık faaliyeti sonucunda oluşan kot farkı sebebi ile taşınmazın değerinde meydana gelen azalmalar dolayısıyla idarece tazminat ödenmesi gerekir.
İdarenin Kusursuz Sorumluluğunun Kusurlu Sorumluluğuyla Karşılaştırılması
Danıştay içtihatları çerçevesinde, idarenin kusursuz sorumluluğuna dayanak olarak hukukun genel ilkeleri ve hakkaniyet ilkesinin gösterildiğini belirtmiştik. Kamu hizmetleri tesis edilirken, idari işlem ve eylem tesis edilirken idarenin tek taraflı olarak bunları tesis etmesi ve aynı zamanda tekelinde bulundurduğu kamu gücünü kullanma yetkisi gibi durumları değerlendirecek olursak idarenin karşısında vatandaşların daha zayıf bir konumda olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçeklik karşısında hukukun genel ilkeleri, hakkaniyet ilkesi ve hukuk devleti olma; idarenin kusurlu sorumluluğunun yanında kusursuz sorumluluğunu da gerektirir.
Yukarıda verdiğimiz örnekler çerçevesinde; idare, kamu hizmeti tesis etme amacıyla kamu yararına uygun olarak bir faaliyete girişmiş olsa da bu hizmet bazı külfetler doğurabilir ve bu külfetlere bazı vatandaşlar katlanmak zorunda kalabilir. Bu katlanılan külfetler dolayısıyla oluşan zararları tazmin etmemek hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurur. Aynı zamanda idarenin tehlikeli bir faaliyeti veya tehlikeli bir araç kullanması gibi durumların bünyesinde taşıdığı tehlikeler dolayısıyla ortaya çıkan zararın idarece tazmini hakkaniyet gereğidir. Bu anlatılanlar çerçevesinde dikkat çekmek istediğimiz husus; idarenin kusursuz sorumluluğunun, kusurlu sorumluluktan farklılaşan yanları olarak idareye bir kusurun izafe edilememesi hatta idarenin hukuka uygun faaliyetlerinden dolayı dahi sorumlu tutulmasıdır. İdarenin kusurlu sorumluluğunda, hizmetin kuruluşu ve işleyişinde bir aksaklık, düzensizlik söz konusudur. Bu sorumlulukta, idari hizmetin geç işlemesi, kötü işlemesi veya hiç işlememesi gibi durumlar söz konusudur. Halbuki idarenin kusursuz sorumluluğunda, idari hizmetin işleyişinde bir bozukluk veya hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi, hiç işlememesi gibi durumlar söz konusu değildir.
Yukarıda bahsedilen hususlara yönelik ve yazımızın konusunu oluşturan Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi özelinde Danıştay kararlarında geçen şu ifadelere yer vermek gerekir: “Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi veya kamu külfetleri karşısında vatandaşların eşitliği ilkesi; idarenin, nimetleri tüm toplum tarafından paylaşılan hukuka uygun eylem ve işlemlerin külfetlerinin belli kişi veya kişilerin üzerine kalmamasını, uğranılan zararın idarenin bir kusuru olmasa bile tazmin edilmesini öngörmektedir. Kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince idarenin hukuka uygun eylemlerinden doğan zararı da tazmin etme yükümlülüğü bulunmaktadır.”
Danıştay Kararları
Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi birçok Danıştay kararına konu olmuştur. Bunlardan birkaçı şu şekildedir:
Danıştay 8. Dairesi, 2010/4187 E., 2012/429 K.
“Dosyanın incelenmesinden, davacılar tarafından işletilmekte olan A1 Köyü sınırları içerisinde bulunan akaryakıt istasyonu, restoran, market, yıkama ve yağlama ünitesinin Bitlis-Tatvan Karayolunun yükseltilmesi sonucu yol kotunun aşağısında kaldığı ve araç giriş-çıkışının kesildiği, Bitlis Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/30 sayılı dosyasıyla söz konusu zararın toplamda 399.875,92 TL olduğunun saptanması üzerine 27.02.2009 günlü başvuru dilekçesiyle uğranıldığı iddia edilen 500.000,00 TL zararın tamamının davalı idareden talep edildiği anılan başvurunun reddi üzerine de görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.…
… İdarenin, bu hizmetinden tüm toplum yararlanacak olmasına karşın davacılar bir külfet altına sokulmuş ve kamu yararı lehine özel bir fedakarlığa katlanmak zorunda bırakılmıştır. Bu şekilde bozulan kamu külfetlerinin dağılımındaki dengenin bir denkleştirilmeyle yeniden kurulması gerekir. …
… idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunu düzenleyen Anayasal hüküm ve hukukun genel ilkeleri kapsamında, davacıların uğramış olduğu zararın tazmini gerektiği açıktır.
Bu durumda, tazminat isteminin reddine ilişkin kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
Danıştay 10. Dairesi, 2015/959 E., 2016/354 K.
“Dosyanın incelenmesinden, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapora göre; davacılara ait taşınmazın imar planı içinde, yerleşmenin az olduğu bölgede boş arsa niteliğinde olduğu, davalı idareye ait 70-80 cm yükseklikli oto korkuluğun engellemesi sonucu bu parsellere ulaşımın, otomobil ile imkansız, otoyol olması dolayısı ile yaya yolu ile de zor olduğu, aynı şekilde hayvan otlatma ve zirai ulaşımın da mümkün olmadığı, ayrıca parselin diğer yönlerinde dere olması ve bitişik komşu parsel olmaması nedeniyle ulaşımın imkansız hale geldiği, yol alt katmanlarının reglaj ve sıkıştırmadan kaynaklanan taşma miktarının da 50-60 cm kot farkı oluşturduğu, tüm bu etkenler bir araya geldiğinde taşınmazın değerinin tamamını kaybettiği tespitlerine yer verildiği görülmektedir. Bu durumda, davalı idarece karayolunun yenilenmesi çalışmaları sonrasında davacılara ait taşınmazın değer yitirdiği ve oluşan maddi zararın kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.”
Kaynakça
-T.C Anayasası
-Zehra Odyakmaz & Ümit Kaymak, İdare Hukuku, Onikilevha Yayınları, 20. Baskı, 2019.
-Danıştay Kararları
Teşekkür ederim düşünceleriniz için Sena Hanım.
Farkındalığımızı arttıran bir yazı olmuş emeğinize sağlık Oğuzhan Bey . Başarılarınız daim olsun.
Güzel bir içerik, başarılarınızın devamını dileriz.
Ben teşekkür ederim.
Elinize sağlık teşekkürler.
Düşüncelerinizden ötürü çok teşekkür ederim
Teşekkür ederim düşünceleriniz için.
Rica ederim, bizi takipte kalın
Teşekkür ederim, takipte kalın
Faydalanabileceğimiz bir içerik olmuş, emeğinize sağlık.
Net ve Anlaşılır Bir Yazı. Teşekkürler
Haklarını korumak için haklarının ne olduğunu iyi bilmek gerek bu bağlamda bizi aydınlatan değerli hukuk insanı Oğuzhan beye çok teşekkür ederiz yeni yazılarınızı merakla bekliyoruz
Pek bilinmeyen bir hak konusunda güzel hazırlanmış, faydalı bir yazı. Başarılarınızın devamını dilerim.