İdarenin Kusur Sorumluluğu Nedir?
İdarenin hizmet kusuru bağlamında değerlendirmede bulunmak için öncelikle kusur sorumluluğuna değinmeliyiz. Kusur Kavramı mevcut bir ödevin yerine getirilmesindeki eksikliğe denilmektedir. Bu hususta idare, doğası gereği yapmak zorunda olduğu hizmetler konusunda sorumluluk altındadır. Bu hizmetlerin aksaması durumunda kusur sorumluluğu gündeme gelir. Dolayısıyla ortaya çıkan kusurun sorumluluğu idareye aittir.
Bir kamu görevlisi doğrudan kusurlu olsa dahi Anayasanın 129/5. maddesindeki; “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” hükmü uyarınca dava memura değil idareye açılmaktadır. Ancak idare, memurun kişisel kusurunu kanıtladığı takdirde rücu hakkına sahiptir.
İdarenin Hizmet Kusuru Nedir?
İdarenin sorumluluğunda bulunan birtakım kamu hizmetlerinin, kamu görevlisine izafe edilemeyecek kusurlar nedeniyle sorunlu işlemesi durumunda ortaya çıkan durumdur. Örneğin bir hastanenin, bütçesini gereksiz yerlere kullanarak, hizmetin aksamasını önleyecek yatırımlara yer vermemesi durumunda; hastane idaresi hizmetin aksamasıyla birlikte kusurlu duruma düşer. Bu hizmet kusurunun sorumluluğu da yine idareye aittir.
Danıştay 10. Dairesinin 24.2.1998 tarihli kararında;
Bir üniversitede öğretim üyesi olan davacının, askerliğini yapmış olmasına karşın Kıbrıs’ta yapılacak olan bir sempozyuma katılmak üzere yurtdışına çıkarken bilgisayar kayıtlarında bakaya ve tahditli gözükmesi nedeniyle izin verilmemesi sonucu 885.000 TL maddi ve 30.000.000 TL manevi zarara uğradığını iddia etmiştir. Danıştay bu dosyada davacıyı haklı bulmuş ve hizmet kusuruyla ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “Sosyal Hukuk Devleti” niteliğinin doğal bir sonucudur.”
İdarenin Hizmet Kusuru Şartları
Kamu kurum ve yapıları memurlardan, kamu görevlilerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla tabiatı gereği idare, hizmetlerin yerine getirilmesi hususunda kimi zaman eksik davranabilmektedir. Ancak bu eksikliklerin tamamen idareye yüklenmesinin de mümkün olmadığı durumlar vardır. Kişisel kusurun ve idarenin kusursuz sorumlu olduğu hallerin bulunduğu durumlar dışındaki kusurlu hallerin sorumlusu idaredir. Bu durumu düzenli hale getirmek adına, herhangi bir olayda aranması gereken şartlar şunlardır: Fiil, kusur, zarar, illiyet bağı. Bu 4 şartın sağlandığı olaylarda mağdur kişi zararının idareden tazmin edilmesi hakkına sahip olur.
Zarar ile idarenin eylemleri arasında illiyet bağının bulunmadığı durumlarda idare kusursuz sorumludur. Bu durumda idarenin zararı tazmin yükü ortadan kalkmaktadır. Ancak memurun kişisel kusur sorumluluğu farklıdır. Bu hususta kusurlu fiilden mağdur olan kişi, zararı idareden tazmin etmekle birlikte; idare memuruna rücu ederek zararın tazmin yükünü bir anlamda kişisel sorumluluğu bulunan memura yüklemiş olmaktadır.
Dolayısıyla kamu görevlisinin kişisel kusurunun bulunmadığı veya idarenin kusursuz sorumlu bulunduğu durumlar (Tehlike ilkesi uyarınca kusursuz sorumluluk, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca kusursuz sorumluluk, sosyal risk ilkesi uyarınca kusursuz sorumluluk) haricinde, kamu hizmetlerinde yaşanan mağduriyetlerin sorumluluğu idareye aittir.
Bununla birlikte mücbir sebep, beklenmeyen hal, zarar görenin davranışı, üçüncü kişinin davranışı gibi faktörler de idarenin sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran faktörlerdir.
İdarenin Hizmet Kusuru Örnekleri
Devletin yürütmek zorunda bulunduğu bütün kamu hizmetlerinde yaşanan, kişisel kusur bulunmayan veya idarenin kusursuz sorumlu olduğu hallerin dışında; yaşanan aksaklıklarda idarenin hizmet kusuru kavramı gündeme gelir. Örneğin; acil bir durumda aranan 112 acil servisinin yetersiz ambulans sayısı nedeniyle sağlık hizmetini geç yönlendirmesi hizmet kusurudur. Bu durumda sağlık hizmetinin gecikmesinden dolayı zarar gören kişi yargıya başvurarak mağduriyetinin giderilmesini isteyebilmektedir. Yahut belirli sayıda öğrenci için yapılması gereken bir okulun, kapasitesi düşük şekilde yapılması neticesinde daha az sayıda öğrenciyi kabul etmesi durumunda; açıkta kalan öğrencilerin yaşadığı mağduriyetin sorumluluğu da yine idareye ait olacaktır.
Kısaca kişinin idare yükümlülüğünde bulunan hizmetlerden idarenin kusuru nedeniyle geç faydalandığı veya hiç faydalanamadığı durumların tamamında hizmet kusuru vardır diyebilmekteyiz.
Danıştay 10. Dairesinin 10.4.1996 tarihli kararında şu olaya yer verilmiştir;
Bir köyün içme suyu işini yüklenen şirketin şantiyesine terör örgütü mensuplarınca silahlı saldırıda bulunulmuştur. Bunun üzerine şirket sahibi, belediyenin işini yüklendiği için belediyeye müracaat ederek şantiye güvenliğinin sağlanmasını istemiştir. Belediye ise durumu Kaymakamlığa bildirerek güvenliğin sağlanmasını istemiştir. Ancak Kaymakamlık tarafından gerekli güvenlik önlemi alınamamıştır. Dolayısıyla idarenin hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle dava açılmıştır. Davanın Danıştay’da temyiz edilmesi ve karara bağlanması sonucunda Danıştay hizmet kusuru hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Hizmet kusuru, idari hizmetin kuruluş ve işleyişinden kaynaklanır. Kamu hizmeti eksik veya kötü yürütülmekteyse veya bu faaliyet beklenen hizmet gerekleriyle bağdaştırılamayacak nitelikteyse, idarenin hizmeti kusurlu yürüttüğünün kabulü zorunludur. Kişilerin can ve mal güvenliğini korumakla görevli olan İdare, üstlendiği kamu hizmetini gereği gibi yerine getirmek, hizmetin işleyişi ve yerine getirilişi sırasında gerekli teşkilatı kurmak, her türlü araç ve olanağı hizmete hazır bulundurmak ve yine doğması olası bazı olayların önlenmesi ve anında bertaraf edilmesi için gerekli önlemleri almak zorundadır.”
İdarenin Bizzat Yönetmediği Faaliyetlerde Hizmet Kusuru
İdare kamu hizmetlerini bizzat yürütebildiği gibi kimi durumlarda özel kişilere de gördürebilmektedir. Kamu hizmetlerinin yürütülme şekilleri; emanet, müşterek emanet, imtiyaz, iltizam, ruhsat vb. gibi yöntemlerdir. Özel kişilerin yürüttüğü hizmetlerin aksaması durumunda, mağduriyetin tazmin edilmesi yükünün kime ait olduğu sorunu ortaya çıkmaktadır.
İdarenin bizzat yönetmediği faaliyetlerde hizmet kusurunun birinci derecede sorumluluğu özel hukuk idarenin hizmet kusuru nedeniyle tazminat davası zamanaşımı tüzel kişisine aittir. Ancak özel kişinin tazminatı ödeme güçlüğü çekmesi halinde, mağdurun tazminat hakkının zarar görmemesi adına; özel kişiye kamu hizmetini gördüren kamu tüzel kişisi de ikinci dereceden sorumlu olmaktadır. Dolayısıyla özel kişinin yürüttüğü kamu hizmeti neticesinde mağduriyet yaşayan kişi için tazminat yükü öncelikli olarak söz konusu özel kişiye aittir.
İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Tazminat Davası
Hizmet kusurundan doğan mağduriyetlerin giderilmesi için izlenecek yargı yolu kuşkusuz idare mahkemelerinden geçmektedir. Başta da belirttiğimiz üzere Anayasa m. 129/5 hükmü uyarınca memura, kişisel kusuru olsa dahi dava açmamız mümkün değildir (cezai sorumluluğu saklıdır). Ancak yaşanan mağduriyet neticesinde istenecek olan tazminata, idare mahkemelerinde açılacak olan “tam yargı davası” ile hükmedilebilmektedir. Bilhassa tazminat istemi için hukuk mahkemesinde tazminat davası açmak demek, görevsizlik nedeniyle dava talebinin reddedilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu tip mağduriyetlerin giderileceği tek dava türü tam yargı davaları olmaktadır.
Tazminat Davası Yetkili Mahkeme
Belirttiğimiz üzere istenecek olan tazminat için tam yargı davası açılmalıdır. Tam yargı davalarının açılabileceği doğru adres ise “idare mahkemeleridir”. Kamu hizmeti yahut idari işlemlerden doğan mağduriyetler için hukuk mahkemelerine başvurulduğu takdirde mahkemenin görevsizlikten davayı reddedeceği muhakkaktır.
Tam yargı davasının açılacağı mahkeme, yetkili olan idare mahkemesidir. Ancak temyiz için ise Bölge İdare Mahkemeleri – İstinaf Mahkemeleri – Danıştay şeklinde yargı yolu izlenmelidir.
Hizmet Kusuru Nedeniyle Tazminat Davası Zamanaşımı
Tazminat talebi için açılan tam yargı davasında zamanaşımı süresi 2577 sayılı İYUK m. 13’te; “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla kanun koyucu tarafından, tam yargı davaları için 1 ve 5 yıllık zamanaşımı süresine hükmedilmiştir.
Tam Yargı Davası Nedir?
Tam yargı davası İYUK m. 12’de düzenlenen bir idari dava türüdür. Bu maddede tam yargı davası, iptal davaları ile birlikte “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11’nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla tam yargı davasının tanımı; bir idari işlem veya idarenin kusuru nedeniyle bir kişinin hakkının doğrudan ihlal edilmesi neticesinde, kişinin hakkının yerine getirilmesi talebiyle açılacak davalardır, şeklinde yapılabilir.
Danıştay Kararları
Danıştay 10. Dairesinin 21.3.2016 tarihli kararı şu şekildedir;
2010 yılında bir suçun zanlısı olarak ilçe emniyet müdürlüğüne götürülen kişi, lavabodan nezarethaneye dönerken görevli polis memurunun kendisinden uzakta bulunmasını fırsat bilerek ilçe emniyet müdürlüğünün 7. katından aşağıya atlamak suretiyle intihar etmiş ve hayatını kaybetmiştir. Şahsın yakınları tarafından açılan davada idarenin kusurlu olduğu iddia edilmiştir. Ancak davanın açıldığı idare mahkemesinde, bilirkişi incelemesi istenmeksizin dava reddedilmiştir. Danıştay ise bilirkişi incelemesi yapılmaksızın davanın reddedilmesi kararını bozma kararı almıştır. Bununla birlikte Danıştay 10. Dairesi, karar kısmında idarenin hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğu hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdarenin, kendisine görev olarak verilen kamu hizmetini yürüttüğü sırada; kişilerin, idarenin hizmet kusuru oluşturan eylemi nedeniyle uğradıkları özel ve olağandışı zararları tazminle yükümlü olduğu idare hukuku ilkelerindendir.
Hizmet kusuru; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi gözetim ve denetiminin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik, sakatlık halleridir. Ayrıca, kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlenilen ödevin ve yürütülen hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendilerine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklarından yararlanarak yaptıkları eylem ve işledikleri kusurları, idareden ayrılamamaları nedeniyle görevle ilgili olarak işlenen “görev kusuru” niteliğinde hizmet kusurunu oluşturmaktadır.”
Kaynakça
– ULUSOY Ali, Yeni Türk İdare Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, 2. Baskı, 2019
– GÖZLER Kemal, İdare Hukuku (Cilt II), Bursa, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 3. Baskı, 2019
– ATAY Ender Ethem, İdare Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 6. Baskı, 2019
– AKYILMAZ Bahtiyar – SEZGİNER Murat – KAYA Cemil, Türk İdari Yargılama Hukuku, Ankara, Savaş Yayınevi, 6. Baskı, 2021
– AYDIN Muhammed Ali, İdarenin Hizmet Kusurundan Doğan Sorumluluğu, (Danışman: Doç. Dr. Nur Kaman), İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2015
– Danıştay Kararları
Teşekkürler Sevgi hanım, sağolun.
Emeğinize sağlık.
Ben teşekkür ederim Ayfer Hanım, sağ olun.
Bilgilerdiğiniz için teşekkür ederim.