Menfi tespit davası, borçlu olduğu iddiasıyla hukuki bir tehdit altında olan kişinin, aslında böyle bir borcunun mevcut olmadığının mahkeme kararıyla tespit edilmesi amacıyla açtığı bir davadır.
Menfi tespit davası temel mantığı, özellikle ilamsız icra takiplerinin doğasından kaynaklanmaktadır. İlamsız icra takibinde, alacaklı olduğunu iddia eden kişi, elinde kesin bir mahkeme kararı (ilam) olmaksızın borçlu aleyhine takip başlatabilir. Bu durum, alacaklının alacağına hızla kavuşmasını sağlarken, maddi hukuk anlamında aslında borçlu olmayan bir kişinin haksız bir takibe maruz kalma riskini de beraberinde getirebilir.
İşte bu noktada, borçluya tanınan en etkili hukuki koruma mekanizmalarından biri olarak devreye girmektedir. Bu dava sayesinde, borçlu olduğu iddia edilen kişi, icra takibinin yarattığı baskıdan kurtulmak ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlamak için mahkemeye başvurma hakkına sahip olur. Dolayısıyla menfi tespit davası nedir? sorusunun yanıtı, borçlunun, aleyhindeki haksız borç iddiasına karşı maddi hukuka dayalı bir savunma yapmasını sağlayan temel bir hukuki araç olarak da ifade edilebilir.
Hukuki Niteliği
Menfi tespit davası (İİK m. 72), hukuki himaye türüne göre tespit davası niteliğindedir. Bu davanın hukuki niteliği, dava teorisi kapsamında, davanın asıl amacının sadece takip hukuku sorununu mu yoksa maddi hukuka ilişkin bir sorunu mu çözmek olduğu ekseninde doktrinde tartışmalıdır.
Dava, davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişkinin mevcut olmadığının tespitini hedefleyen olumsuz bir tespit davasıdır.
Türk Hukuku öğretisindeki hâkim görüşe göre, İİK m. 72’de düzenlenen menfi tespit davası, icra hukukuna etkileri Kanun tarafından özel olarak düzenlenmiş maddi hukuk karakterli bir dava olarak kabul edilir. Bu davanın nihai ve temel amacı, borçlunun kendisine yöneltilen alacak hakkında borçlu olmadığının kesin bir hükümle tespit edilmesidir. Bu niteliği ile menfi tespit davası, genel olarak “salt maddi hukuk davası” kategorisinde kabul görmektedir.
Bu nitelendirmenin temelinde, dava sonunda verilen kararın maddi anlamda kesin hüküm gücünü haiz olması yatar. Zira karar, icra takibinin ötesinde maddi hukuki duruma ilişkin bir kesinlik oluşturur. İcra takibinin durdurulması veya iptal edilmesi gibi sonuçlar, davanın amacını değil, maddi hukuka ilişkin kesin tespitin doğal yansıması ve Kanun tarafından özel olarak düzenlenmiş sonuçlarıdır. Ayrıca, davanın görev, yargılama usulü ve ispat gibi, maddede özel düzenlenmeyen yönleri, yargılama usulüne ilişkin genel hükümlere tabi olarak görülmektedir.
Menfi Tespit Davası Sebepleri
Menfi tespit davası, borçlunun takip konusu alacağa karşı ileri sürebileceği maddi hukuka ilişkin tüm itiraz ve def’ilere dayanabilir. Bu sebepleri genel manada üçe ayırabiliriz:
1- Hakkın Doğumuna İlişkin İtirazlar
Bu kategoride, borcun kaynağı olan hukuki işlemin (örneğin sözleşmenin) en başından itibaren geçersiz olduğu iddiaları yer alır. Borçlu, borcun hiç doğmadığını ileri sürer. Örnek olarak şunlar sayılabilir:
- Sözleşme yapılırken tarafın fiil ehliyetine sahip olmaması (ehliyetsizlik).
- Sözleşmenin tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı, danışıklı olduğu iddiası (muvazaa).
- Kanunun aradığı şekil şartlarına uyulmadan yapılan bir sözleşme (şekil eksikliği).
- Sözleşmenin konusunun kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine veya kişilik haklarına aykırı olması. (Örneğin, tefecilik ilişkisi nedeniyle verilen bonolar kamu düzenine aykırılık teşkil ederken, bir kişinin başkasıyla evlenmeme koşuluna bağlı senetler ahlaka ve kişilik haklarına aykırılık nedeniyle geçersizdir.)
2- Hakkı Ortadan Kaldıran İtirazlar
Burada borcun geçerli bir şekilde doğduğu kabul edilir, ancak borcun daha sonraki bir olayla sona erdiği iddia edilir. Bu sebepler arasında en yaygın olanları ise:
- Borcun ödenmesi (ifa).
- Alacaklının alacağından vazgeçmesi veya aklaması (ibra).
- Karşılıklı ve muaccel borçların birbirini sona erdirmesi (takas).
- Mevcut borcun yeni bir borç yaratılarak sona erdirilmesi (yenileme).
3- Def’i Hakkına Dayanan Sebepler
Borçlu, borcun varlığını kabul etmekle birlikte, özel bir sebeple bu borcu ödemekten kaçınma hakkına sahip olduğunu ileri sürebilir. Bu hak “def’i hakkı” olarak ifade edilir. En bilinen örneği ise zamanaşımı def’idir.
Alacak zamanaşımına uğramışsa, borçlu bu durumu ileri sürerek ödeme yapmaktan kaçınabilir. Bu durumda açılacak zamanaşımı sebebine dayanabilir. Borçlu, borcun zamanaşımına uğradığını ispatlayarak borçlu olmadığının tespitini isteyebilecektir. Menfi tespit davası zamanaşımı def’i, borçlunun başvurabileceği en önemli hukuki sebepler arasında yer almaktadır.
Hukuki Yarar Şartı
Her davada olduğu gibi bu davada da davacının bu davayı açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir. Ancak İİK m. 72 kapsamındaki menfi tespit davasında hukuki yarar, genel tespit davalarından daha özel ve somut kriterlere tabidir. Doktrin ve uygulamada borçlunun hukuki yararının varlığı için üç temel kriter aranır:
1. Bir alacak hakkının varlığına ilişkin ciddi bir belirsizlik bulunmalıdır.
2. Bu belirsizliğin devam etmesinin borçlu açısından katlanılması makul olmayan bir durum yaratması gerekir.
3. Belirsizliğin diğer davalar ile veya başka bir yolla giderilememesi gerekir.
Bu son kriter, tespit davalarının ikincil (tali) niteliğini vurgular. Yani borçlu görünen tarafın, daha kesin ve doğrudan bir hukuki koruma yolu varken tespit davası açması söz konusu olamayacağı kabul edilmektedir.
Menfi Tespit Davası Açma Süresi
Kanunda bu dava için belirlenmiş bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi öngörülmemektedir. Ancak davanın her zaman açılabilmesi, yukarıda belirtildiği üzere hukuki yarar şartının varlığına bağlıdır. Dolayısıyla, menfi tespit davası açma süresi için kritik olan, icra tehdidinin ve hukuki belirsizliğin devam etmesidir.
Alacaklının alacağı zamanaşımına uğramışsa, borçlunun artık bir icra tehdidi altında olmadığı kabul edilebileceğinden, dava açmaktaki hukuki yararı ortadan kalkabilir. Menfi tespit davası açma süresi kanunla sınırlanmamış olsa da, fiili olarak hukuki yarar şartı ile sınırlıdır. Hukuki yarar var olduğu müddetçe bu dava açılabilir, bu nedenle menfi tespit davası açma süresi için somut olayın koşulları belirleyicidir.
Menfi tespit davası açma süresini, takip sürecine göre iki farklı zaman dilimine ayırarak daha iyi açıklayabiliriz:
İcra Takibinden Önce Açılması: Borçlu, henüz kendisine karşı icra takibi başlamadan önce davaı açabilir. Bu durumda, borçlunun henüz borcu ödemeden, yani takibe maruz kalmadan veya ödeme yapmaya zorlanmadan önce borçlu olmadığının tespitini istemesi mümkün olmaktadır.
İcra Takibinden Sonra Açılması: Menfi tespit istemi, icra takibine girişildikten sonra da açılabilir. Dava, borcun icra dairesine ödenmesine kadar olan süre içinde açılabilmektedir. Borç ödendikten sonra ise artık dava açılmasında hukuki yarar kalmadığından, bu aşamadan sonra istirdat davası (geri alma davası) açılması gerekir.
Sürenin Kısıtlı Olduğu Özel Haller
Davanın açılması kural olarak bir süreye tabi olmasa da, davanın dayandığı maddi hukuki sebebin niteliği gereği maddi hukuk kuralları uyarınca bir süre ile sınırlandırılmış olabilir.
• İrade Sakatlığı Halleri: Hata, hile veya tehdit sonucu imzalanan bir sözleşme veya senetten dolayı borçlu olunmadığının tespitini isteyen kişinin, hatanın, hilenin ve tehdidin ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl içinde borçlu olmadığını bildirmesi gerekir (TBK. m39). Bu süre, borcun varlığını ortadan kaldıran hukuki sebebin ileri sürülebilmesi için maddi hukukta öngörülmüş bir süredir.
• İtirazın Geçici Kaldırılmasından Sonraki Borçtan Kurtulma Davası: Borçtan kurtulma davası, niteliği itibarıyla borçlunun menfi tespit açma imkânının İİK m. 69’da takip hukuku açısından özel olarak düzenlenmiş bir şekli olarak görülmektedir. Bu dava, itirazın geçici kaldırılması kararının tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde açılmak zorundadır. Ancak bu dava, açılma zamanı ve icra takiplerine etkisi bakımından İİK m. 72’den farklı düzenlenmiştir.
Kısmi Menfi Tespit Davası Açılabilir mi?
Borçlunun, takip konusu alacağın tamamı için değil de sadece bir kısmı için borçlu olmadığını iddia ederek dava açıp açamayacağı tartışmalı bir konudur. Yargıtay’ın eski kararlarında, özellikle alacak miktarı belirli ve likit ise kısmi dava açılamayacağı yönünde bir eğilim vardı. Ancak menfi tespit kısmi dava olarak açılabilir mi sorusuna güncel Yargıtay içtihatları ve doktrindeki baskın görüş olumlu yanıt vermektedir.
Özellikle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) yapılan değişikliklerle belirli alacaklar için de kısmi dava açılmasının önü açılmıştır. Bu gelişmeye paralel olarak, borçlunun alacağın sadece bir bölümüne itiraz ettiği durumlarda, davasını bu bölümle sınırlı tutarak açmasında hukuki bir engel bulunmadığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla, menfi tespit kısmi dava olarak açılabilir mi sorusuna güncel yaklaşımlar çerçevesinde olumlu cevap verilebilir.
Borçlunun, takip konusu borcun yalnızca belirli bir kısmına itirazı varsa, harç ve yargılama giderlerini düşürmek amacıyla davasını bu kısımla sınırlayabilir. Bu nedenle menfi tespit kısmi dava olarak açılabilir mi sorusu, usul ekonomisi ilkesi gereğince de olumlu cevaplanmalıdır.
İstanbul BAM, 9. HD. 2023/92 E. – 2023/878 K.
“Mahkemece davanın dava dilekçesiyle talep edilen tutar bakımından kısmi dava olarak açıldığı kabul edilip, kısmi dava olarak görülüp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.”
Yargıtay 3. HD. 2017/11385 E. – 2019/876 K.
“Somut olayda, davacı, davalı kurumun kaçak elektrik tutanağına istinaden 61.847,00 TL alacak talebinde bulunduğunu, 18 günlük tüketimin belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000.00 TL borçlu olmadığının tespitini isteyerek kısmi dava açmış olup, bu davayı açmakta hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir.”
Görevli Mahkeme
Bu dava, icra mahkemesinde değil, genel görevli mahkemelerde görülür. Menfi tespit davası görevli mahkeme, uyuşmazlığın temelindeki hukuki ilişkinin niteliğine göre belirlenir. Örneğin, taraflar arasındaki ilişki ticari bir nitelik taşıyorsa menfi tespit davası görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Ancak uyuşmazlık bir tüketici işleminden kaynaklanıyorsa Tüketici Mahkemesi görevlidir. Bu gibi özel durumlar dışında kalan hallerde ise menfi tespit davası görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Bu nedenle, görevli mahkeme belirlenirken alacağın kaynağı olan hukuki ilişki dikkatle incelenmesi gerekir.
Yetkili Mahkeme
Menfi tespit davasında yetkili mahkemenin neresi olacağı İİK m. 72’nin son fıkrasında özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre, davacı borçluya bir seçim hakkı tanınmıştır.
Yetkili mahkeme olarak iki seçenek bulunmaktadır:
1. Davalının (alacaklının) yerleşim yeri mahkemesi.
2. İcra takibinin yapıldığı yer mahkemesi.
Davacı borçlu, bu iki yetkili mahkemeden birini seçerek davasını açabilir. Dolayısıyla bu davada yetkili mahkeme hususunda davacının tercihi esastır.
Ancak dava icra takibinden önce açılacaksa, henüz takibin yapıldığı bir yer olmadığından, menfi tespit davasında yetkili mahkeme yalnızca davalının yerleşim yeri mahkemesi olacaktır. Ancak takip başladıktan sonra açılacak ise menfi tespit davasında yetkili mahkeme olarak icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi de bir seçenek haline gelecektir.
Arabuluculuk Şartı Var mı?
Menfi tespit arabuluculuğa tabi mi? sorusu, son yıllardaki yasal değişikliklerle net bir cevaba kavuşmuştur.
7445 sayılı kanun öncesi dönemde davanın amacı bir borcun “olmadığının” tespiti olduğundan, ticari uyuşmazlıklar veya tüketici uyuşmazlıkları bağlamında dahi zorunlu arabuluculuk kapsamında görülmüyordu. Ancak bu durum yeni getirilen yasal düzenleme ile değiştirilmiştir.
28/03/2023 tarihinde kabul edilen ve 5 Nisan 2023’te yürürlüğe giren 7445 sayılı Kanun ile artık itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarını açıkça zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmıştır.
Güncel hukuki duruma göre, menfi tespit arabuluculuğa tabi mi? sorusu “evet” olarak cevaplanabilir. Artık ticari davalar ve tüketici uyuşmazlıkları başta olmak üzere, kanunun aradığı uyuşmazlık türlerinden kaynaklanan menfi tespit istemeden önce arabulucuya başvurmak bir dava şartı haline gelmiştir. Bu şarta uyulmadan açılan davalar, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilecektir. Dolayısıyla günümüzde menfi tespit arabuluculuk zorunlu bir hukuki süreçtir. Bu süreçte icra takibi kendiliğinden durmaz ancak menfi tespit arabuluculuk görüşmeleri esnasında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez. Sonuç olarak, menfi tespit arabuluculuğa tabi mi? sorusu, 7445 sayılı Kanun ile kesin olarak yanıtlanmış olup menfi tespit arabuluculuk süreci zorunlu kılınmıştır.
Neticede artık 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A madde düzenlemesinde arabuluculuk dava şartı içinde menfi tespit açıkça gösterilmektedir.
Davanın Tarafları
Menfi tespit davasında tarafların kimler olacağı, davanın icra takibinden önce mi yoksa sonra mı açıldığına göre belirlenir.
• Takipten Önce Açılan Davada Taraflar:
Davacı: Kendisinden borç talep edilen veya bir borç iddiasıyla tehdit edilen kişidir.
Davalı: Borç iddiasında bulunan ve alacaklı olduğunu ileri süren kişidir.
• Takipten Sonra Açılan Davada Taraflar:
Davacı: Aleyhine icra takibi başlatılmış olan borçludur.
Davalı: İcra takibini başlatan alacaklıdır.
Özellikle takip kesinleştikten sonra menfi tespit açıldığında, davacı ve davalı sıfatları icra dosyasındaki taraflarla birebir örtüşür. Bu durumda, borçlunun icra takibine rağmen borçlu olmadığının tespiti için açtığı davada taraf teşkili net bir şekilde icra dosyasına göre yapılır. Bu nedenle, takip kesinleştikten sonra dava açan borçlu, davalı olarak mutlaka takip alacaklısını göstermelidir.
İcra Takibinden Önce Açılan Menfi Tespit Davası
İcra Takibinden Önce Açılan Dava (İİK m. 72/2): Borçlu, aleyhine bir icra takibi başlatılmadan önce menfi tespit davası açabilir. Ancak bu davanın açılmış olması, alacaklının icra takibi başlatmasına engel teşkil etmez.
Bununla birlikte, borçlu mahkemeden icra takibinin durdurulmasını talep edebilir. Mahkeme, borçlunun talebi üzerine ve alacak miktarının %15’inden az olmamak kaydıyla bir teminat yatırılması karşılığında, ihtiyati tedbir yoluyla icra takibinin durdurulmasına karar verebilir. Bu karar, menfi tespit icranın durdurulması sonucunu doğurur ve borçluyu takip işlemleri başlamadan koruma altına almış olur. Dolayısıyla takipten önce açılan davada menfi tespit icranın durdurulması, borçlunun talebi ve teminat şartına bağlıdır.
İcra Takibinden Sonra Açılan Menfi Tespit Davası
İcra Takibinden Sonra Açılan Dava (İİK m. 72/3): Takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası açılması, icra işlemlerini kendiliğinden durdurmaz. Alacaklı, haciz ve satış gibi işlemlere devam edebilir. Bu durum, takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası açan borçluyu zor durumda bırakabilir.
Ancak kanun borçluya bir korunma imkânı daha sunmuştur. Borçlu, alacağın %15’inden az olmayan bir teminatı icra dairesine yatırarak mahkemeden ihtiyati tedbir kararı talep edebilir. Bu tedbir kararı, icra takibini tamamen durdurmaz; sadece icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmesini engeller.
Menfi tespit davası satışı durdurur mu?
Menfi tespit davası satışı durdurur mu sorunun cevabını, bu davanın icra takibinden önce ve ya sonra açılması durumlarına göre değerlendirerek vermekte gerekir.
Dava henüz icra takibi başlamadan önce açılmış ise; (İİK m. 72/2), mahkeme, borçlunun talebi üzerine ve (%15 den az olmamak kaydıyla) belirlenen teminatın yatırılması karşılığında takibin durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı verebilir. Dolayısıyla, bu durumda satış işlemleri de duracak ve satış yapılamayacaktır. Tabi bu durumun sürekli değil, davanın kaybedilmesi durumunda ortadan kalkacağını da unutmamak gerekir.
Dava icra takibinden sonra açılmış ise; İİK m. 72/3 uyarınca, bu durumda mahkemece takibin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilemez. Bu kesin yasak nedeniyle, menfi tespit davası satışı durdurur mu sorusuna yasal düzenleme çerçevesinde “hayır” yanıtı verilmelidir; haciz ve satış işlemleri kural olarak devam eder.
Ancak bu ihtimalde dahi, söz konusu yasak kuralına rağmen, icra dosyasındaki borcun tamamını icra veznesine yatırarak ve buna ek olarak hâkimin belirleyeceği teminatı göstererek icra takibini durdurma yoluna gitmişse, ancak bu durumda satışın önüne geçilmesi mümkündür. Uygulamada, borçlu takip konusu borcun tamamını icra veznesine yatırarak ve ek teminat (mahkeme tarafından belirlenen %15) göstererek takibi durdurup satışı önleyebilmektedir. Zira artık bu durumda icra dosyasında nakdi bir teminat bulunmakta olup buna rağmen ayrıca satış işlemleri yapılması, usul ekonomisiyle de bağdaşmayacak, gereksiz işlem yürütülmüş olacaktır.
Yargıtay 12. HD. 2013/35909 E. , 2014/2536 K.
“Mevcut hacizlerin kaldırılmasını ve hacizli mallarının satılmasını önlemek için, takip giderleri ve faizleri ile birlikte borcun tamamını karşılayacak ve her an paraya çevrilebilecek muteber ve kesin banka teminat mektubunu takip dosyasına ibraz ettiğine göre, icra müdürlüğünce teminatın kabul edilerek hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, İİK’nun 72/3. maddesindeki para tabirine dar yorum getirilerek istemin reddi doğru değildir.”
Menfi Tespitin İhtiyati Hacze Etkisi
İcra ve İflas Hukuku (İİK) sisteminde, alacaklının alacağını güvence altına almak için başvurduğu ihtiyati haciz (İİK m. 257 vd.) kararları ile borçlunun borçlu olmadığını tespit ettirmek amacıyla açtığı menfi tespit davasında (İİK m. 72) talep ettiği geçici tedbir kararları arasındaki ilişki, her iki kurumun da geçici hukuki koruma niteliği taşıması ve yargısal süreçlerinin farklı olması nedeniyle karmaşıklık arz eder. İhtiyati haciz, genel olarak bir takip işlemi (icra takip muamelesi) değil, yapılacak icra takibini veya açılacak davayı güvence altına alan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki (HMK) ihtiyati tedbire benzer ancak daha etkili bir tedbir işlemi olarak kabul edilir.
Davaya bakan mahkemece icra takibinin durdurulmasına yönelik verilen tedbir kararı, ihtiyati haciz kararının infazına (uygulanmasına) engel teşkil etmez.
Yargıtay 12. HD. 2015/8471 E. 2015/17229 K.
“İİK’nun 72/2. maddesine dayalı olarak icra takibi hakkında verilen tedbir kararı, ihtiyati haczin infazına mani teşkil etmez.”
Aynı yönde verilen karar için bkz. “İstanbul BAM, 13. HD., E. 2019/2076 K. 2019/1540 T. 6.11.2019.”
Menfi Tespit Davasında İspat Yükü
Medeni hukukumuzun temel ispat kuralı, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Menfi tespit davasında ispat yükünün kime ait olduğu, davacı veya davalı sıfatına göre değil, ileri sürülen iddianın niteliğine göre belirlenir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1409 E. – 2015/885 K.
“İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.”
İspat Yükü Alacaklıda (Davalıda) Olan Haller: Eğer davacı borçlu, borcun dayandığı hukuki ilişkinin hiç doğmadığını (örneğin, böyle bir sözleşme yapılmadığını) veya borcun kendisinden değil, başka bir hukuki sebepten kaynaklandığını iddia ediyorsa, bu durumda hukuki ilişkinin varlığını ve alacaklı olduğunu ispat etme yükümlülüğü davalı alacaklıya aittir. Çünkü bir hakkın varlığını iddia eden taraf alacaklıdır ve bu hakkı dayandırdığı olguları (sözleşme gibi) ispat etmelidir. Bu durumda menfi tespit davasında ispat yükü alacaklıda olacaktır.
İspat Yükü Borçluda (Davacıda) Olan Haller: Eğer davacı borçlu, borcun veya temelindeki hukuki ilişkinin varlığını kabul edip, ancak bu borcu sona erdiren bir sebebe dayanıyorsa (örneğin, “borcum vardı ama ödedim”, “borç ibra edildi” veya “takas ettik” gibi), bu iddialarını ispat etme yükümlülüğü kendisine aittir. Benzer şekilde, borçlu borcun zamanaşımına uğradığını iddia ediyorsa, bu def’iyi ispat yükü de davacı borçluya düşer. Bu hallerde menfi tespit davasında ispat yükü davacı borçludadır. Bu bağlamda, menfi tespit davası zamanaşımı def’ine dayanan bir davada, zamanaşımı süresinin dolduğunu ispat yükü borçluda olacaktır.
Menfi Tespit Davası Zamanaşımını Keser Mi?
Evet, bu davanın açılması, alacaklı tarafından dava veya takip yapılmamış olsa bile zamanaşımını kesen bir sebeptir (TBK m. 154). Çünkü bu dava ile alacaklı, alacağını mahkeme önünde savunmak zorunda kalır. Dolayısıyla, menfi tespit davası zamanaşımını keser mi sorusunun cevabı olumludur. Alacaklının bu davada alacağını ileri sürmesi, zamanaşımını kesecektir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/1625 E. – 2016/14925 K.
“menfi tespit davasının açılması ile zamanaşımı kesilmiştir.”
Menfi Tespit Davasının Sonuçları
Davanın sonunda verilecek kabul veya ret kararının hukuki sonuçları birbirinden tamamen farklıdır.
Davanın Kabul Edilmesi: Mahkeme, borçlunun borçlu olmadığına karar verirse, bu kararın kesinleşmesiyle birlikte aleyhindeki icra takibi iptal edilir. Varsa konulmuş hacizler ve diğer tedbirler kalkar. Ayrıca, borçlu talep etmişse ve takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, mahkeme, davalı alacaklıyı, takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edilir.
Davanın Reddedilmesi:
Menfi tespit davası reddedilirse ne olur? Bu durumda, borçlunun iddialarının haksız olduğu ve takip konusu borcun mevcut olduğu tespit edilmiş olur. Davanın reddi kararı ile birlikte, daha önce verilmiş olan ihtiyati tedbir kararları (takibin durdurulması, paranın ödenmemesi gibi) kendiliğinden kalkar. Alacaklı, durmuş olan takibe devam edebilir. Peki menfi tespit davası reddedilirse ne olur? Alacaklı, haksız yere dava açılarak takibinin geciktirildiği gerekçesiyle tazminat talep edebilir.
Alacaklının talebi üzerine mahkeme, borçluyu, reddedilen alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere bir tazminata mahkum eder. Bu tazminat, borçlunun kötü niyetli olmasa bile, davasında haksız çıkması durumunda hükmedilebilen özel bir tazminattır. Dolayısıyla, menfi tespit davası reddedilirse ne olur? sorusunun en önemli sonuçlarından biri bu tazminat yükümlülüğüdür.
Alacaklı, menfi tespit icra inkar tazminatı hakkını dava sırasında talep etmelidir. Mahkeme bu talebi değerlendirerek menfi tespit icra inkar tazminatı miktarını belirler. Borçlunun bu riski bilerek hareket etmesinde fayda vardır. Menfi tespit icra inkar tazminatı alacaklı için bir güvence niteliğindedir. Alacaklı, menfi tespit icra inkar tazminatı alacağı için mevcut bulunmakta olan icra dosyasında ek takip talebi ile tahsilinin istenebileceği kabul edilmektedir. Bunun gerekçesi ise aksi durumun usul ekonomisi ilkesiyle bağdaşmayacağıdır.
Yargıtay 12. HD. 2018/3728 E. 2018/8793 K.
“haciz yolu ile ilamsız takip dosyası derdest iken, alınan itirazın iptali ilamıyla hükme bağlanan alacaklar için aynı takip dosyasından düzenlenecek ek takip talebi ile bu alacakların takibi ve tahsili mümkün olduğundan, anılan alacaklar yönünden ayrıca ilamlı takip başlatılması usul ekonomisi ilkesine aykırıdır.”
Menfi Tespit Davası Kesinleşmeden İcra Takibi?
İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince, bu davanın kabulü halinde (borçlu lehine sonuçlanması), mevcut icra takibinin iptali veya eski hale iadesi ancak hükmün kesinleşmesi ile mümkün olabilmektedir. Bir diğer ifadeyle, menfi tespit yargılaması kesinleşmeden icra takibine konu edilmesi söz konusu olamamaktadır. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/12-534 E. – 2005/554 K.
“menfi tespit konulu ilamın anılan İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi karşısında kesinleşmeden takibe konulması olanaklı değildir.”
Menfi Tespitin İstirdat Davasına Dönüşmesi
Menfi tespit görülürken, borçlu aleyhindeki icra takibi devam ettiği için, borçlu borcu ödemek zorunda kalabilir. Örneğin, malları satılmış veya maaşından kesinti yapılmış olabilir.
İİK m. 72/6’ya göre, dava devam ederken borcun tamamı ödenirse, dava kendiliğinden ve borçlunun herhangi bir talebine gerek kalmaksızın istirdat (geri alma) davasına dönüşür. Bu noktadan sonra mahkeme, artık borcun var olup olmadığını değil, ödenen paranın haksız olup olmadığını ve borçluya iade edilip edilmeyeceğini inceler. Davanın kabulü halinde, mahkeme ödenen paranın borçluya geri verilmesine karar verir. Bu dönüşüm, borçlunun hak kaybına uğramasını önleyen önemli bir usulü kolaylık sağlamaktadır.
Kaynak:
- Pekcanitez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Sungurtekin Özkan, Meral/ Özekes, Muhammet, İcra Ve İflas Hukuku
- KURU, Baki, İcra ve İflas El Kitabı
- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
- Mahmut Coşkun, İcra ve İflas, 6. Baskı, Cilt 2

Bir yanıt yazın