Tebligat Nedir ve Nasıl Yapılır?
Usulsüz tebligat kavramını açıklayabilmek için öncelikle tebligat kavramına vakıf olmak gerekmektedir. Tebligat, belirli hukuki işlemleri, o hukuki işlemlerle ilgili kişilere, Kanun’da belirtilen usule uygun olarak bildirmek için yapılan belgelendirme işlemidir. Bir davada veya icra takibinde yapılan işlemlerin hüküm ifade edebilmesi ve tarafların bu işlemler sonucunda kendilerine tanınan hakları kullanabilmeleri, bu işlemleri öğrenmelerine bağlıdır. Bunun sonucu olarak tebligat kavramı birçok yargılama ilkesi ile bağlantılı olmakla birlikte adil yargılanma hakkının yerine getirilmesi için ayrıca önemli ve gereklidir.
Tebligat Kanunu m.1’e göre, elektronik ortam da dâhil tüm tebligat, PTT Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır. Tebligat, muhataba bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adrese tebligat yapılamaması halinde ise kişinin adres kayıt sistemi olan MERNİS’teki adresine göre yapılır.
Soru: Usulsüz tebligat geçersiz tebligat farkı nedir?
Cevap: Usulsüz tebligat ile tebliğ yokluğu birbirlerinden farklı kavramlardır. Tebligat Kanunu bağlamında bir tebligattan söz edebilmek için iki temel unsur gereklidir. Bunlar yazılı bildirim ve belgelendirme unsurlarıdır. Eğer bu iki unsurda eksiklik var ise tebliğ yokluğu söz konusu olur ve geçersiz bir tebligattır. Ancak her iki unsur da tamam olmasına rağmen kanuna uygun olmayan bir tebligat var ise usule aykırı tebligat halleri meydana gelmiş olacaktır. Kısaca usulsüz tebligat geçersiz tebligat farkı bu şekilde ortaya konmuştur.
Usulsüz Tebligat Nedir?
Usulsüz tebligatın gündeme gelmesi için gerçekleştirilmiş olan bir tebligat olmalıdır. Bu yüzden gerçek muhatap yerine başka bir muhatap adına çıkartılan tebligat usule aykırı tebligat değildir. Aynı şekilde işlem, muhataba tefhim edildiğinde de ortada bir tebligattan söz edilemez. Bu sebeplerle, yapılmış ancak Kanundaki usulüne uygun olmayan bir tebligat usule aykırı tebligat halidir. Usulsüz tebligat nedir sorusunun cevabı kısa haliyle bu şekildedir.
Usulsüz tebligata hemen geçersizlik sonucu bağlanmamıştır. Usulsüz tebligat geçersiz tebligat farkı bu hususta da ortaya çıkmaktadır. Tebligat Kanunu m. 32 uyarınca “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” İş bu hükme göre usulsüz tebligata muhatap vakıf olmuş ise tebligat geçerli sayılacaktır. Söz konusu usule aykırı tebligat halinde süre hangi tarihten başlar? Cevap yine hükümde verilmiş olup muhatabın tebligatın içeriğini öğrendiğini beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi sayılacaktır. O tarih itibariyle geçerli olan tebligat, hukuki sonuçlarını doğurmaya başlayacaktır.
Ayrıca Tebligat Kanunu Yönetmeliği m. 53’e göre muhatabın tebliği öğrendiğinin ve bunun tarihinin iddia ve ispatı mümkün değildir. Yani usule aykırı tebligat halleri söz konusu olduğunda muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarih ayrıca araştırılmayacak, muhatabın beyanı doğrudan dikkate alınacaktır. Bunlarla beraber muhatabın tebliğ konusuyla ilgili bir işlemi yaptıktan çok sonraki bir tarihte usulsüz tebligatı yeni öğrendiğini bildirmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Dolayısıyla muhatap usulsüz tebligatı öğrendiğini sözlü olarak beyan edebileceği gibi hal ve hareketleri ile de öğrenmiş olduğu tespit edilebilecektir. Peki ya muhatap usulüne aykırı yapılmış tebligatı öğrenemediyse ne olacak? Tebligat yapılmamış sayılacaktır. Zira aksi halinde usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ilkesini zedeleyecektir.
Usulsüz Tebligat Halleri
Yukarıda Kanun’a uygun olmayan tebligatın usule aykırı bir tebligat olduğunu belirtmiştik. Tebligatın usul ve esaslarını belirleyen bu Kanun, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’dur. Kanun’a göre ise tebligat, kural olarak doğrudan doğruya işlemin muhatabına yapılmalıdır. Bu durumun istisnaları vardır. Tebligat Kanunu m.11, 13, 14, 15, 16, 17, 18 ve 19’da muhatap dışında tebellüğe yetkili şahıslar belirlenmiştir. Tebligat, tebligatı almaya yetkili şahıslar dışında birine yapıldığında usule aykırı tebligat halleri oluşacaktır
Örneğin madde 11’e göre “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılır.” Dolayısıyla vekil aracılığıyla takip edilen işte tebligat sadece kişinin kendisine yapıldığında tebligat usulüne uygun olmayacaktır. Aynı zamanda tebligatın yapılacağı saat de önemli olup, avukat tarafından takip edilen işlerde tebligat büroya resmi çalışma gün ve saatleri içerisinde yapılmadı ise tebligat yine usulsüz olacaktır. Avukata yapılmış usulsüz tebligat avukatın sorumluluğu hususunu, usule aykırı tebligat şikayet bağlamında doğuracaktır. Zira söz konusu tebligatın muhatabı avukat olup, usulsüz tebligat avukatın sorumluluğu altında olacaktır.
Tebligat Kanunu m.16 uyarınca “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Bu hükme göre muhatabın adresinde annesine yapılan tebligat, usulüne uygun gözükse de muhatap annesi ile aynı evde oturmuyor ise usule aykırı tebligat söz konusu olacaktır. Tebellüğe yetkili olmayan bir kişiye tebligat yapılmasının sonucu olarak usulsüz tebligat postacının sorumluluğu altındadır. Ayrıca m. 22 uyarınca “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran on sekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.” Yani muhatap adreste bulunmuyor ise kendisiyle aynı evde yaşayan çocuğuna tebligat yapılabilmekle birlikte çocuğun en azından on sekiz yaşında ve ayırt etme gücüne sahip olması gerekir. On yaşındaki bir çocuğa yapılan tebligat da pekâlâ usulsüz tebligattır.
Tebligat Kanunu 21/1 Usulsüz Tebligat
Tebligat Kanunu 21/1 usulsüz tebligat hususunda uygulamada çok sık probleme yol açmaktadır. “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” Bu hükme göre tebligatta şu unsurlar birlikte yer almalı ve tebligat memurları sıralı işlemlere riayet etmelidir:
- Muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın muhatap ya da onun adına tebellüğe yetkili kimselerin adreste bulunmamaları ya da tebellüğden imtina etmeleri,
- Tebligatın muhtar, ihtiyar heyeti azası ya da zabıta imzasına teslim edilmiş olması,
- Gerçekleşen tüm bu hususların (adreste bulunamama nedeni, haber verilenin sıfatı ile ismini, tebligatın teslim edildiği makam ile haber verilen kişinin kim olduğu) hem tebligatı içeren belgeye hem de kapıya yapıştırılacak ihbarnameye anlaşılır bir şekilde yazılmış olması
- En yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya tebligatı alacak şahsa haber vermesi hususunun bildirilmesi,
- Muhatabın kapısına ihbarname yapıştırılmış olması.
Bu unsurlardan herhangi biri doğru bir şekilde gerçekleştirilmez ise Tebligat Kanunu 21/1 usulsüz tebligat halleri oluşacaktır.
Ayrıca muhatabın adreste bulunmaması geçici, kısa süreliğine olması gerekir. Usulsüz tebligat Yargıtay kararları ışığında m. 21/1’ e göre tebligat yapılabilmesi için postacının, muhatabın adresine dağıtım saatinden sonra dönüp dönmeyeceğini araştırması gerekmektedir. Döneceği yönünde bilgi edindiğinde tebligatı muhtara teslim edebilecektir. Aksi takdirde usulsüz tebligat postacının sorumluluğu altında olacaktır. Ayrıca söz konusu araştırmayı yapmadan tebligatı muhtara teslim ederse, muhtara yapılan usulsüz tebligat hali oluşturacaktır.
Tebligat Kanunu 21/1 Usule Aykırı Tebligat Örnekleri
- Muhatabın komşusu zannedilip binada bulunan bir misafire keyfiyetin haber verilmesinin bildirilmesi,
- Postacının tebligat parçasını kapıya yapıştırdığını belirtmesine rağmen evrakları daire kapısı yerine apartman kapısına yapıştırmış olması,
- Muhatabın adreste bulunmama sebebini ve geçici olacak şekilde bulunmadığına dair bilgilerin bilmesi muhtemele kişilere sorulmadan tebligatın muhtara yapılması,
- Söz konusu bilgileri ve bu bilgileri beyan eden şahısların imzalarını tebliğ tutanağına yazılmamış olması,
- Tebliğ evrakını teslim alanının adresinin ihbarnameye yazılmaması,
- Muhatap olmasa da adreste tebellüğe yetkili kimsenin bulunup bulunmadığının tespit edilmemesi.
Yukarıdaki usulsüz tebligat örnekleri gibi madde 21/1’deki hükümlere uyulmadan muhtara yapılan usulsüz tebligat postacının sorumluluğu hususuna da yol açacaktır. Usulsüz tebligattan kim sorumlu? sorusunun cevabı burada postacı olacaktır.
Tebligat Kanunu m.12’ye göre “Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.” denmek suretiyle tüzel kişilere yapılacak tebligatın, tüzel kişi tarafından yetkili kılınan temsilcisine yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Ancak m.13 gereğince “Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler, herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.” Dolayısıyla tebligatı almaya yetkili bir temsilci yok ise bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazarak işyerinde daimi çalışana tebligat yapılabilir. İşyerinde daimî çalışana tebligat, söz konusu bilgiler yazılmadan ya da araştırma yapılmadan yapılırsa usule aykırı tebligat halleri oluşacaktır.
Soru: Usule aykırı tebligat halinde süre hangi tarihten itibaren başlar?
Cevap: Tebligat, kanunda belirtilen usule uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş ise ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi olacaktır. Bu tarih önemlidir. Zira muhatabın yapacağı hukuki işlemlerin süreleri bu tarihten itibaren başlayacaktır. İhbarnamenin kapıya yapıştırılmamış olmasının sonucu olarak usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ilkesine yine zarar verecektir.
Tebligat Kanunu 21/2 Usulsüz Tebligat
Yukarıda m.21/1’e göre tebligatın yapılabilmesi için muhatabın kısa süreliğine adreste bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Zira aksi halinde m.21/2 uygulanacaktır: “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” Bu hükümde, durumun en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilmesi zorunluluğu aranmamıştır. Söz konusu usule aykırı tebligat halinde süre hangi tarihten başlar sorusunun cevabı yine ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih olacaktır. Tebligat Kanunu m.10’a göre tebligat muhatabın bilinen en son adresine yapılır. Bilinen en son adrese tebligat yapılamadığında ise muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresine tebligat yapılmalıdır. Ancak tebligat postacısının yapacağı araştırma neticesinde, gösterilen adreste muhatap hiç oturmamış ya da o adresten sürekli olarak ayrılmış görünmekte ise m. 21/2 uygulanacaktır. Bu araştırmanın yapılmadan tebligatın yapılması, Tebligat Kanunu 21/2 usulsüz tebligat halleri oluşturacaktır.
Postacının yapacağı usulsüz tebligat görevi kötüye kullanma suçunu da oluşturabilir:
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 2013/6460 E., 2015/1574 K.
“Kartal PTT Müdürlüğünde posta dağıtıcısı olarak görev yapan sanığın, katılan adına gönderilen posta gönderilerini, belirtilen adreste ikamet etmesine rağmen, Posta Dağıtım Hizmetleri Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde belirtilen usule uygun olarak araştırma yapıp gönderinin arkasına alıcının nereden ve kimlerden sorulduğu halde adreste bulunmadığını yazmadan iade etmek suretiyle katılanın mağduriyetine neden olması şeklindeki eyleminde TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, kanuna aykırıdır.”
Tebligat Kanunu m.21/3 uyarınca “Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.” Aksi halde usulsüz tebligat postacının sorumluluğu altında olmayıp muhtarın veya diğer yetkili kişilerin sorumluluğu altında olacaktır.
Şikâyet
Tebligat muhatap adına çıkarıldığından, bizzat muhatap tarafından da usulsüz tebligat şikâyet edilmelidir. Bir dava sırasında yapılan usulsüz tebligat şikâyet hali, tebliği çıkaran makama yani mahkemeye iletilecektir. Bu şikâyet üzerine mahkemenin tebligatın usulsüz olup olmadığına ilişkin bir inceleme yapıp karar vermesi gerekecektir. Usulsüz tebligat şikâyet edildiğinde mahkemenin bir işlem yapmayıp yargılamaya devam etmesi halinde mahkemenin bu kararına karşı kanun yoluna başvurulabilir.
Soru: Usulsüz tebligat halinde süre hangi tarihten itibaren başlar?
Cevap: Mahkeme, şikâyet üzerine tebligatın usulüne uygun yapılmadığını tespit ederse tebliğ tarihinin muhatabın beyan ettiği tarihe göre düzeltilmesini sağlayacaktır.
Soru: Usulsüz tebligat re’sen dikkate alınır mı?
Cevap: Tebligatın usulüne uygun olup olmadığı hususunda bir şikâyet olmasa dahi tebligatı çıkaran mahkeme, bu hususu re’sen incelemelidir. Zira, usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ile birlikte tarafların hukuki dinlenilme hakkı gibi birçok anayasal hakka zarar verebilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da verdiği bir kararda usulsüz tebligat halleri bakımından mahkemenin re’sen inceleme yetkisini kullanması gerektiğini belirtmiştir. Usulsüz tebligat yargıtay kararları örneği: “Mercice; Hukuk Genel Kurulunca da usul ve yasaya uygun bulunan bozmaya uyularak usulsüz yapılan icra emrinin tebliğ işleminin iptaline karar vermek gerekirken aksi düşüncelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (HGK., 02.07.2003, E. 2003/442 K. 2003/445). Dolayısıyla usulsüz tebligat re’sen dikkate alınır mı sorusunun cevabı olumludur. Mahkeme kendiliğinden usulsüz tebligatı tespit ederse muhataba yeniden tebligat yapılmasına karar vermesi gerekecektir.
Soru: Usulsüz tebligat bozma sebebi mi?
Cevap: Bir yargılama sürecinde tebligatın kanuna uygun şekilde yapılması, tarafların yargılamadan haberdar olmaları ve yargılamanın adaletli bir şekilde yürütülmesini sağlamaktadır. O halde, usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkı gibi hakların ihlaline sebep olur. Söz konusu haklar, anayasal haklar olup usulsüz tebliğin nu hakları ihlal etmesi bozma sebebi olabilir. Bununla beraber dava dilekçesi ve duruşma gününün davalıya tebliğinin usulsüz olması savunma hakkını kısıtlayacağı için “usulsüz tebligat bozma sebebi mi?” sorusu olumlu olacaktır.
Usulsüz Tebligat Nereye Şikâyet Edilir?
Yukarıda değindiğimiz gibi usule aykırı tebligat hususu yargılama sırasında tebliği çıkaran makama yani mahkemeye şikâyet edilecektir. Peki icra işlerinde usulsüz tebligat nereye şikâyet edilir? İİK m.16 uyarınca “Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır.” Tebligatın usulüne uygun yapılmaması da kanuna uygun değildir. Dolayısıyla icra ve iflas dairelerinin çıkardığı tebligatın usulsüz olması halinde başvurulacak makam icra mahkemesi olacaktır. Ancak icra işlerinde usulsüz tebligat nereye şikâyet edilir sorusuna öğretide farklı cevaplar da bulunmaktadır. Bir sonraki başlıkta bu husus ele alınmıştır.
Söz konusu hüküm usulsüz tebligat şikâyet süresi hususunu da açığa çıkarmaktadır. Usulsüz tebligat şikâyet süresi tebligatın usulüne uygun olmadığının öğrenilmesinden itibaren 7 gündür. Ancak doktrinde bu husus ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Zira İcra ve İflas Kanunu’nda açıkça belirtilmemiş olsa da icra memurunun kamu düzenine aykırı işlemlerinden dolayı süresiz şikâyet yoluna başvurulabilir. Usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkını büyük ölçüde zedelediği için icra dairesinin çıkardığı tebligatın usulsüz yapılması, kamu düzenine aykırı bir işlem olarak da nitelendirilebilir. Bu görüşe göre usulsüz tebligat şikâyet süresi yok olmakla birlikte şikâyet, icra takibi bitene kadar her zaman yapılabilir.
Soru: Usulsüz tebligat şikâyet icrayı durdurur mu?
Cevap: İİK m.22 uyarınca “Şikâyet, icra mahkemesince karar verilmedikçe icrayı durdurmaz.”. İcra mahkemesi, kendiliğinden veya talep üzerine şikâyetin sonuçlanmasına kadar icranın durmasını gerekli görürse, icranın durdurulmasına karar verebilir; böyle bir karar vermedikçe şikâyet yoluna başvurulmuş olması, kendiliğinden icrayı durdurmaz. Bu halde usulsüz tebligat şikâyet icrayı durdurur mu sorusunun cevabı; kendiliğinden durdurmayacağı ancak İcra Mahkemesinin tedbiren icra takibinin durdurulmasına karar verebileceği şeklinde olmalıdır.
İcra Dairesi Usulsüz Tebligatı Kendiliğinden Dikkate Alır Mı?
Usulsüz tebligat re’sen dikkate alınır mı sorusu mahkemeler bakımından olumlu cevaplanmış olup bu soruyu bir de icra daireleri bakımından ele alalım.
Usule aykırı tebligat Yargıtay kararları örneklerinden biri bu hususu şu şekilde ele almıştır:
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 24.03.2016 T., 2015/30937 E., 2015/8775 K.
“Tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususu yalnızca ilgilisinin icra mahkemesi nezdinde İİK’nun 16/1. maddesi kapsamında yapacağı şikâyet üzerine mahkemece incelenebilir. İcra mahkemesi, açıkça ileri sürülmedikçe tebligat usulsüzlüğünü re’sen nazara alamayacağı gibi; icra dairesi dahi tebligatın usulsüz olduğunu belgeleyen icra mahkemesi tarafından verilmiş bir karar getirilmediği sürece kendiliğinden tebligatın usulsüz yapılmış olduğunu dikkate alamaz.”
Dolayısıyla icra dairesi usule aykırı tebligatı kendiliğinden dikkate alır mı sorusunun cevabı olumsuz olacaktır.
Ancak doktrinde, usule aykırı tebligat hususunu kamu düzenine aykırı işlem olarak değerlendirmiş çevreye göre icra dairesi usulsüz tebligatı kendiliğinden dikkate alır mı sorusunun cevabı olumludur hatta kendiliğinden dikkate almalıdır. Nitekim, Yargıtay da verdiği bir kararda icra müdürünün usulsüz tebligatı denetlemekle yükümlü olduğunu belirtmiştir.
Usule aykırı tebligat Yargıtay kararları:
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 16.01.2003 T., 2002/8860 E., 2003/344 K.
“İcra Dosyasında mevcut tebligat bu açıklamalar ışığında incelendiğinde davacının adreste bulunmama nedeninin tevsik edilmediği, dolayısıyla tebligatın Tebligat Kanunu 21. maddeye aykırı olduğu görülmektedir. İcra Müdürü tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilip edilmediğini denetlemekle yükümlüdür”
Eğer yeniden tebligat çıkarılmazsa icra dairesinin bu işlemi hakkında şikâyet yoluna başvurulabilecektir. İcra işlerinde usulsüz tebligat nereye şikâyet edilir sorusunun bir diğer farklı cevabı, tebliği çıkaran makam yani icra dairesi olacaktır. Ancak usule aykırı tebligat halleri, icra dairesine şikâyet yoluyla değil ödeme emrine itiraz yoluyla ileri sürülmelidir. Borçlu, tebligatın usulüne uygun olmadığını öğrendiği andan itibaren yedi gün içinde, icra dairesinde ödeme emrine itiraz ile tebliğ usulsüzlüğünü ileri sürebilecektir. Ayrıca borçlu usulsüz tebliğden dolayı itiraz süresini geçirmiş ise gecikmiş itiraza başvurabilir. Usulsüz tebligat gecikmiş itiraz yolunu kullanmaya sebep olabilir.
Ancak Yargıtay, icra dairesi usulsüz tebligatı kendiliğinden dikkate alır mı sorusuna hayır cevabı vermekle birlikte usulsüz tebligatın icra mahkemesince bile kendiliğinden incelenemeyeceğini belirtmektedir.
Ödeme Emrinin İptali
Borçluya ödeme emri usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmeden takibin kesinleştirilmesi halinde yapılan işlemler doğru değildir. Zira borçlu ödeme emrinin tebliği ile borca itiraz edebilecek, yasal haklarını kullanabilecektir. Aksi halde usulsüz tebligat adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına borçlu bakımından doğrudan zarar verir. Anılan sebeplerle usulsüz tebligat ödeme emrinin iptali ile takibin iptalini gerektirebilir. Ayrıca söz konusu hakların ihlali sonucunu doğuracak olan “usulsüz tebligat bozma sebebi mi?” olarak kabul edilmektedir.
Usulsüz tebligat Yargıtay kararları:
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 01.12.2015 T., 2015/19497 E., 2015/29941 K.
“Borçluya ödeme emri tebliğ edilip takip kesinleştirilmeden yapılan işlemler doğru değildir. Ödeme emri tebliği ile borçlu itiraz ve şikâyet hakkını kullanabilir. Bu husus kamu düzenine dair olup süresiz şikâyete tabidir. Borçluya usulsüz de olsa daha önce yapılmış bir ödeme emri tebligatı olmadığından “tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılacağı”na ilişkin hükmün uygulanma imkânı bulunmamaktadır.”
Söz konusu karar, usulsüz tebligat ödeme emrinin iptali talebine ilişkindir. Ayrıca Yargıtay’a göre usulsüz tebligat ödeme emrinin iptali ancak muhatap tarafından talep edilebilir.
Bir diğer husus yargılamada usulsüz tebligat şikâyet vekalet ücreti hangi tarafa yükleneceği hususudur. HMK m. 326 uyarınca “Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” Ancak usulsüz tebligat şikâyet vekalet ücreti; şikâyetin niteliği gereği, davalı taraf, aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermediği için yargılamada takdir edilemez.
İhalenin Feshi
Kural olarak ihalenin feshi, ihalenin yapıldığı günden itibaren 7 günlük şikâyet süresine bağlıdır. Ancak bazı hallerde ihalenin feshi talebi süresi farklı tarihlerde başlar. Borçluya satış ilanının usulsüz tebliğ edilmiş olması da başlı başına bir ihalenin feshi sebebidir. Dolayısıyla usulsüz tebligat ihalenin feshi talebini gerektiren bir husustur. Usulsüz tebligat ihalenin feshi talebi ihalenin yapıldığı andan itibaren değil tebliğin öğrenildiği andan itibaren şikâyet süresine tabi olacaktır.
Usulsüz tebligat ihalenin feshi örnek Yargıtay kararı:
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2022/7290 E., 2022/9215 K.
“O halde, mahkemece; satış ilanının borçluya usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği nazara alınarak beyan edilen öğrenme tarihine göre şikâyetin süresinde olduğunun kabulüyle işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken şikâyetin süreden reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.”
Eski Hale Getirme
Eski hale getirme usul hukukuna ilişkin bir yol olmakla birlikte bir kanun yolu değildir. Kanunda belirtilen veya yargıcın belirlediği kesin sürede, elde olmayan nedenlerle bir işlemi yapmayan şahsa o işlemi yapma hakkının tanınmasıdır. Usul hukukuna göre eski hale getirmenin şartları başka bir yazıda anlatılmıştır. Bu yazımızda, usulsüz tebligat eski hale getirme yoluna başvurabilme imkânı verir mi, vermez mi sorusu cevaplanacaktır. Usulsüz tebligat eski hale getirme yoluna başvurma imkânı vermez zira böyle bir yola gerek yoktur. Usule aykırı tebligat halleri söz konusu olduğunda süreler kaçırılmış olmaz, muhatap öğrendiğini beyan ettiği tarihten itibaren yasal süre içinde işlem yapabilir. Nitekim tebligatın usulsüz olması halinde, kesin süre içerisinde yapılması gereken işlem için halen başka bir hukuki yol mevcut bulunmaktadır. Dolayısıyla usulsüz tebligat eski hale getirme talebi için kabul edilebilir bir sebep değildir.
Usulsüz Tebligat Anayasa Mahkemesi Kararları
Tebligatın usulüne uygun olmamasının birçok anayasal hakkı ihlal ettiği ortadadır. Bu sebeple, yazımızda Anayasa Mahkemesi kararlarına da yer vereceğiz.
Usulsüz tebligat Anayasa Mahkemesi Kararları: Başvuru No: 2016/2595, Karar T. 21.03.2019
“Başvurucu’nun tespit edilen adreslerine tebligat çıkarılmadan ya da kanun ve yargısal içtihatlarda belirtildiği üzere adresin bulunmasına yönelik yeterli araştırma yapılmadan yargılamanın sonlandırılmasının ve Yargıtay’ın tebligat işlemlerinin usule uygun olduğunu belirterek Başvurucu’nun temyiz talebini reddetmesinin öngörülebilir olmadığı,
Başvurucu’nun mahkemeye erişim imkanının ortadan kalktığını ve bu suretle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu, kanaatine ulaşılmıştır.
Anılan gerekçelerle, Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesinde öngörülen hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiş ve yeniden yargılama için dosyayı ilk derece mahkemesine göndermiştir.
Usulsüz tebligat Anayasa Mahkemesi Kararları: Başvuru No: 2013/6102, Karar T. 14.04.2016,
“Başvurucunun dilekçesinde tebligatların usulsüzlüğü iddiaları çerçevesinde dile getirdiği yargılama safahatında daha önce “S..tepe Mah. 1… Sokak… Keçiören/Ankara” adresine çıkarılan tebligat şerhlerinde adresin yanlış olduğu, adresteki evin yıkıldığı, muhatabın adresten taşındığı, ismen tanınmadığı, muhtarlık kaydının olmadığı hususları belirtilirken aynı adreste 7201 sayılı Kanun’un 21. madde hükmüne göre 4/7//2012 tarihinde “Tebligat adresine gidildi. Adresinin sürekli kapalı olması ve tebliğ imkansızlığı nedeniyle Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereği bağlı bulunduğu mahalle muhtarı İ.U.’ya teslim edilerek 2 no’lu form kapısına yapıştırıldı. Komşusu Ş.Ç.’ye haber verildi.” şerhi verilerek gerekçeli kararın tebliğ edilmesi karşısında yukarıda belirtilen mevzuat ve Yargıtay kararlarına göre tebligatın geçerli olup olmadığı, Tebligat Kanun’unun 32. maddesine göre başvurucunun kararı öğrendiğini beyan ettiği tarihe göre temyiz talebinin süresinde olup olmadığına ilişkin ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren iddiaların Yargıtay kararında değerlendirilmeden dilekçenin karar düzeltme talebi niteliğinde olduğu kabul edilerek iş mahkemelerinden verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvurulamayacağına dair yapılan yorumun, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı ve başvurucunun mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olduğu; bu açıdan başvurucunun mahkemeye erişim hakkının zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.”
Kaynakça
1. İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı – Pekcanıtez, Atalay, Özekes – Onikilevha Yayınları 2021
2. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu
3. Yargıtay İçtihatları
4. Aslı Aras, “Davada veya İcra Takibinde Usulsüz Tebligatın Re’sen Dikkate Alınması Gerekliliği” TBB Dergisi
Teşekkür ederim, sizler için yazının faydalı olması beni mutlu etti, iyi okumalar dilerim.
Çok faydalı bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Çok bilgilendirici bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Hukuk eğitim ve pratiğinin böylesi temel olmakla öneminin tartışmasız olduğu bariz konusunun şüpheleri giderir soru cevap kısmı ile böylesi ince elenip sık dokunduğu yazılar sayesinde hem eğitimin biteliğinin attışını destekleyen hem de pratikte karşılaşılabilecek soru ve sorunlara hukukçuları hazırlayan yazılarınız için hem size hem de yazarınız Rabia Hanım’a teşekkür ederim.
Staj döneminde tüm avukatlara defaatle çalışıp öğrenilmesi tavsiye edilen bu konunun tüm hukukçularla böylesi bir kaynak kazandırmanız ülkemizde nitelikli mesleğin kapılarını aralıyor.